Sanatçıların eserleri gibi sergileri de değişti. Sanatçılar, artık duvara astığı eserlerinin yanına dikilip, eserim konuşur, demiyorlar. Sergilerinde sanat anlayışım ya da manifestom diye sanata bakışlarını, anlayışlarını, felsefik söylemlerini ortaya koyuyorlar. Kısaca, bir nevi sanatının ve eserinin hesabını da veriyorlar. Sanat alımlayıcılarda, birkaç saniyede bakıp geçmiyorlar eserlerin önünden. Sanatın derinliği olduğunu, ondan alımlayacaklarının olduğunu görüyorlar.

     Eserleriyle bizleri masal dünyasına götüren Tamer Derican, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi ‘nin Kent Müzeleri kompleksindeki sanat galerisinde açtığı yeni sergisinde, sergisine “Dejavu” adını vermiş.

    Dejavu; “Romantik hisli küçük bir andır. O anın sırdaşlığını yapmış sanatçı için bir tuval ölçüsünde o anın aktardığı andır” diyor, sergisinin manifestosunda sanatçı…

    İnsanın kendisinde sırdaş olan anları, düşleri, özlemleri, çok bilirliklerinde, saflıklarında yaşadıkları, çocuklaşmaları gibi binbir türlü halleri vardır. Bazen yaşadıkları ile düşlerini karıştırır, yaşamış gibi hissettikleridir. Dajavu hali bunları yani unutulmuşluklarla düşleri geri dönüştürüp detaylayarak kendi dünyası olur, yaşar…

     Ressam Tamer Derican; “işte bende bu unutulmuş dünyada her şeyi unuttarak ve zamansallığımı kaybederek  kendi dünyamı çizerim. Böylelikle içimdeki dünya büyüdükçe etrafımdaki dünya küçülür. Ve resimlerim hangi zamanlarım içinden geçerek şimdi, şu an izlediğiniz zamanın parçası olurlar” diyor bu sergisi için…

    Gerçekten de Tamer Derican eserlerinde geçmişe, hatta çocukluk hallerine düşle gerçek arasında eğlenceli, cıvıl cıvıl renk hayatına yolculuğa götürüyor. Hep kağıttan kayıklar, uşurtmalar, düdükler, palyançolar  ya da palyanço gibi tipler.

     Tamer Derican  1970 Eskişehir doğumlu. Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Grafik Bölümü’nün ilk mezunlarından. Dumlupınar Üniversitesi’nin Grafik Bölümünde yüksek lisansını yapmış Anadolu Üniversitesi’nde öğretim üyesi.Ulusal ve uluslararasıçeşitli çalıştaylara katılmış. Resimleri yurt içinde ve yurt dışında düzenlenen çeşitli jürili sergilerde değer görmüş, kişisel sergilerinin yanı sıra eserleri pek çok karma sergide sergilenmiş, özel koleksiyonlara alınmış. Eserleri Eskişehir B.B. Kent Belleği Müzesinde, Trakya Üniversitesi’nin İlhan Koman Resim-Heykel Müzesinde, ayrıca 22. Uluslararası Mizah ve Güldürü Bienali’nde (2015) Gabrova’daki Gülmece Evi Müzesine alınmış. 2016 yılında Romanya’da yapılan BİAMT Bienalinde mansiyon ödülü almış.Ayrıca Eskişehir Sanat Derneği’nin 2018 Yılın Eskişehir Resim Ödülünün sahibidir.Tamer Derican  Eskişehir’in en önde gelen sanatçılarından biridir. Daha önce “Bir Varmış, Bir Yokmuş” Masal Dünyası sergisini açmıştı.

 

 Eskişehir Sanatçıları

         Sanat yazarlığımda, hep sanat merkezi olmuş şehirlerin yazılmış sanat tarihleri gibi Eskişehir’in de sanat tarihinin yazılmasını, daha önce sanata emeği olmuş sanatçılarını tanımak,tanıtmak istedim. Halkevi dönemi sanatçılarıyla tanıştım, onları dinledim. Bazılarıyla röportajlar yaptım, dostları oldum.

    Beni en çok üzen konuların başında; Ayhan Yetkiner’in “Nasreddin Hoca’nın Torunları” ve Cumhuriyetin 50.yılında, Semih Balcıoğlu ile Ferit Öngören’nin beraber yazdıkları “ 50. Yılın Türk Mizahı ve Karikatürü” kitaplarında ülkemizin tüm karikatürcüleri tek tek tanıtılırken, 1940’lı,1950’li yıllarda Eskişehir’de karikatür çizen, sergiler açan ve  “Çimdik”, “Saksağan” gibi mizah gazeteleri yayınlamış, İstanbul basınında ve mizah dergilerinde karikatürleri yayınlanmış Pertev Ertün, Beytullah Heper, Yılmaz Büyükerşen, Rüştü Yetilmezer’in yer almamaları, adlarının geçmemesi. Vedat Günyol’un hazırladığı “Sanat ve  Edebiyat Dergileri” kitabında 1930’lu yıllardan beri Eskişehir’de yayınlanmış dergilerden hiç birine yer verilmemesi, hatta 1970’li yıllarda yayınlanan “Sanat Ansiklopesi”nde Eskişehir’deki sanatçıların hiç birinden söz edilmemesi beni hep üzmüştür.

    “Eskişehir’den kimler gelip geçti” denilince hep; çok kısa bir süre Cemal Süreya,  kimi kısa bir süre öğretmenlik ya da askerlik görevi nedeniyle bulunmuş Arif Nihat Asya,Yahya Benekay gibipek çok isimler sayılıyor. İki romanı, yedi tiyatro oyunu yazmış şair yazar Faruk Şükrü Yensel, Türk sinemasına üç film senaryosu yazmış, filmleri ikişer defa çekilmiş, bir de romanı bulunan Hıfzı Tan, romanı, öykü kitabı, çocuk oyunları olan şair şiir tarihçisi, on kitabın yazarı Vehbi Cem Aşkun, şair, ressam, karikatürcü, tiyatrocu Rüştü Yetilmezer, edebiyatçı Hakkı Gediz, araştırmacı Muhiddin Aslanbay, ressam İsmail Altınok, Nusret Ural, Naime Saltan, heykeltraş Kenan,Gültekin Çağlar, taşlamacı şair Muharrem Barut, yazar şair İsmail Ali Sarar,şair yayıncı Yücel Saraçoğlu,daha niceleri var. Bunları kimse anımsamıyor, tanımıyor.

    Gelişmiş, sanata, sanatçıya önem veren ülkelere baktığımızda 300, 500 yıl önce yaşamış, sanata ne kadar hizmet ettiğine bakılmaksızın unutmadıklarını, yaşayan sanatçıları kadar tanıdıklarını, haklarında ciltler dolusu kitapların yazıldığını, kent müzelerinde köşeler ayrıldığını, kentin sanat örgütlerinin adlarına etkinlikler yaptıklarını görüyoruz.

    Eskişehir’de geçmişte bu şehre sanatçı, edebiyatçı olarak emeği olmuşlara sanat derneğinin anma etkinliklerinin dışında birşeyler yapılmıyor.. Ne bir müzelerde köşe açılıyor, ne kitaplıklarda bir bölüm. Sadece ölmüş eski sanatçılar mı? Eskişehir’de sanatın her alanında çalışmaları, çabaları olan sanatçılarımızı da yaşadığı, verimli oldukları dönemlerinde biraz daha derinlemesine tanıtmak gerekiyor. Eskişehir sanatçılarını tanımalı bilmedikleri, tanımadıkları kimlerin olduğunu görmelidir. Eskişehir’in de sanat tarihi yazılmalıdır

 

      …