Önceki yazımda Ali Ay Hoca’nın “Kulluk” la ilgili yazısından söz ettim. Yazıda işaret edilen beş önemli hususun birincisi algı… İkincisi, namaz… Üçüncüsü, ahlaki değerler… Dördüncüsü, gayret ve beşincisi kulun Allah ile beraber yaşaması.  O hususlara, başkalarının algı hamleleriyle değil İslam anlayışı ile bakıldığında doğrular görülecektir, demiştim. Ali Hoca, İslam ahlakından uzak sadece namazla yetinen Müslüman’ın kulluk görevinde eksiklik olacağını belirtmiş. O, İslam’ın esaslarından hiçbirini devre dışı düşünmüyor. Düşünülmez de… Hoca, ifrat ve tefrit kirinden arınık Allah’la beraber yaşamdan söz ediyor.

Müslüman, önyargıları aşmadıkça İslam’ın bütünlüğünü göremez. Allah’la beraber olmak isteyen, davranışlarını ifrat ile tefritten ayıracak ferasetle yaşamalı. Büyükler anlatırdı. Orta Anadolu’daki bir nahiyede kadının birisi yıkadığı buğdayı kuruması için şalvarına serer. Masum gibi görünen bir hareketin açtığı vahim sonuç, kimin vicdanını sızlatmaz?

Şalvarı, nahiyenin bekçisi çalar. Olaydaki davranışlara ister cehalet, ister gaflet, isterse dalâlet, isterse de ihanet deyin…  Şalvar çalındığında koca, karısını boşar. Aradan birkaç yıl geçer. Üç, beş kadın bir gün şalvarı çalan bekçinin evine misafirliğe giderler. Misafirliğe gidenler arasında şalvarı çalınan kadın da vardır. Kadınlar, eve girdiklerinde şalvarı kayıp kadın baygınlık geçirir ve yere yığılır. Uğraşlar sonucu kadın kendisine gelir. Kadına, diğer kadınlar ne olduğunu sorarlar. Cevaben kadın: “Ne olduysa, pencerede asılı şu perdeden oldu.” der. Diğer kadınlar: “O da, ne demek?” dediklerinde… Kadın ev sahibesi kadına: “Bu perdenin bezini nereden aldınız?” der. Ev sahibesi: “Bu perdeyi ben, şalvardan yaptım. Kocam, bekçi iken buldum diyerek o şalvarı, getirdi. Ben de, onu perde yaptım.” dediğinde, şalvarın sahibesi kadın: “O şalvar, benim için öyle bir kıymetti ki, onu kaybetmekle yuvam yıkıldı. Çocuklarım, kocam ve ben perişan olduk. Bizim, o güzel günlerimizi kim geri getirebilir?” der ve tekrar fenalaşır. Sosyal tahribatların tazmini mümkün mü?

Görünmez yazılı faturayı kim, nasıl öder? Fikrini ve zikrini hile, yalan, iftira, kin, garaz gibi ahvalle kirli tutan “Ben, Allah adamıyım!” derse, kim inanır? Fikri başka, zikri başka olanın İslam indinde hangi vasıflarla vasıflandığını aklı olan bilir.  İslam, bir öğreti ve eğitim metodudur. Müslüman, İslam’ın istediği Müslüman olmak istiyorsa İslam eğitim ve öğretim metodundan nasiplenmek zorunda. Hoca, İslam ahlakının vazgeçilmezlerinin başında dürüstlük, doğruluk, gayret, üretim, paylaşım, sevgi ve hoşgörü gibi kavramların geldiğini hatırlatıyor.

İnsaflı akıl, zifiri gecenin karanlığı ile şafak vakti aydınlığını ayırt edebilen akıldır. Müslüman ölçü ve tartıda adil olandır. Gördüğünü gördüm ve duyduğunu duydum, diyendir. Duyduğunu yalansız ve gördüğünü hilafsız anlatandır. Satışta tartarken ve ölçerken alırken ki gibi tartan veya ölçendir. Müslüman, İslam’ın kötü vasıflardan gördüğü hilekâr, sahtekâr ve riyakârlıktan kaçınır. Bu tür davranışlardan kaçınmayıp başkalarının can, mal ve namusuna göz, gönül veya söz atan sabahlara kadar namaz kılsa, günahtan ne kadar temizlenebilir? 

Evet, Müslüman beş vakit namazını kılmaya mecbur. Ama çalıp çırpanı kıldığı namazlar ne kadar temize çıkarabilir? İşte, Ali Ay Hoca’nın parmak bastığı nokta bu husus… Necmettin Gültaş isimli dost! 25 Haziran 2021 Günü gönderdiği Cuma mesajında Rasullulah Efendimiz “İnsanlar öyle bir zaman gelecek ki, kişi aldığı mala helalden mi, haramdan mı aldığına aldırmayacaktır.” buyurmuştur, diyor. Aynı gün camide, Cuma vaazında vaiz: “…Yemeğe başlarken besmele çekmeli ve önünden yemeli.” demişti. Yemeğe veya içmeye başlarken ki “Besmele” den önce sofraya konan yiyecek ya da içeceğin meşru mu yoksa gayri meşru mu ele geçirildiğine bakmalı.

Bazı nimetler evvel emirden haramdır. Alkol, faiz, zina gibi… Bazı nimetler de elde ediliş biçimiyle haram olurlar. Haksız kazanç vs. Helal iken bir varlığı hileli veya zorla sahiplenmek onu haram kılar. Bir başkasının hakkı olan varlığa hile veya zorla el koyup sofrada yerken “Besmele” çekmeye bu ne perhiz, bu ne turşu demezler mi? Yemeğe başlarken “Besmele” niçin çekilir?  Yemeği herkesin kendi önünden yemesi elbette bir görgü kuralıdır. Aynı zamanda sünnet… Besmele ile başlamakta olduğu gibi.

Dolandırma, yağma, talan, ihanet, gasp ve hırsızlık gibi tehlikeleri bilen imkân nispetinde suçu ifşa etmeli. Etmeli ki başkaları zarar görmesin. Aman ha! Benden bilinmesin diyerek dili kilitlemek İslam’ın hangi hükmünce caizdir. İftira başka, ihbar daha başkadır. Bir Müslüman’a başkalarının malına, canına ve namusuna zarar vermek haram değil mi? Başkalarının malına, canına ve namusuna zarar vermemek farz iken Müslüman, farzlarla çelişkili nasıl yaşar? “Lafa bakılmaz, iştir kişinin ayinesi.” demişler. Farzlarla çelişkili yaşayan Allah’la beraber nasıl hayat sürebilir?

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!