Birkaç gün önce kahvaltıda neler olup bitiyor dünyada deyip TV’yi açtım. Ulusal bir kanalda emekli müftüye, izleyiciler çeşitli sorular yöneltiyorlardı. Bazı sorular yerinde idi… Bazıları da ipe sapa gelmez tarzdan... Gelelim, can alıcı soruya: “Hocam, 1984 yılında İzmir’e gittim. Oradaki bir bankadan iki bin lira çekmek istedim. Vezneden yirmi bin lira verildi. Akabinde memleketime döndüm. Bankadan telefonla aradılar. Sehven on sekiz bin Türk Lirası fazla tediye yapıldığını ve fazlalığın acilen iadesi gerektiğini söylediler. Yakında İzmir’e geleceğimi ve fazlalığı ödeyeceğimi söyledim.

 

Sonrası İzmir’e yolum düşmedi. Vebalden kurtulmak için bankanın hayrına bir camiye iki bin beş yüz lira hayır yaptım. Hocam, böyle yapmakla vebalden kurtulmuş oluyor muyum? Lütfen beni rahatlat!” diyordu. Gaye kişileri yermek veya yargılamak değil. Yargılamaya, yetkili de değiliz. Müddesir suresinde yaradan: “Beni, yarattığım kişiyle baş başa bırak.” buyuruyor. Mevzuyu kişisel değil toplumsal güven, barış, hoşgörü, saygı ve sevgi bağlamında ele almak. Yaşanan olaydan “kıssadan hisse misali” ders çıkarıp başkalarını zorda bırakmamak... Başkasının gözyaşıyla yoğrulmuş harçla yapılan bina elbet banisinin üzerine bir gün çökecektir.

 

Hocaya yöneltilen bu soruyu “empati” ile değerlendirmeli. Şener Şen, Ayşen Guruda, Erdal Özyağcılar, Adile Naşit gibi ünlülerin rol aldıkları “Namus” adlı filmin izleri hafızalarda canlı olmalı. Filmle hadise arasında benzerlikler söz konusu… Filmden çıkarak sorunu aydınlatmaya yönelik konuya değinelim. Film icabı Şener Şen, bir bankada mutemettir. Ailenin dengesiz harcama ve hâlden anlamaz tutumu aile reisi mutemede sıkıntı yaşatır olsa da o, itibarı uğruna namusuyla görev yapıp ailenin geçimini sağlamaya çalışır. Olaylar aksine gelişir. Para naklinin birinde iki kişi tarafından soyulur. İş yerinde bazıları, mutemedin iyi niyetini suiistimalle olayı ters mecraya çekerler. Kamuoyuna öylede lanse ederler. İş ve sosyal çevre mutemede değişik gözle bakmaya başlar. Gün olur, mutemet zıvanadan çıkar ve olmaması gerekenler olur. Maalesef o, hayatın akışında kendisine yakıştırılanlar gibi hâllenir.  

 

Bazı filmlerin teması toplumun değer yargılarından can bulur. Bazı hadiseler hayati olaylardır.  Toplumsal barış, güven, huzur, sevgi, saygı ve hoşgörünün kalbidir. Toplumsal değer yargıları hafife almak toplumun birlikte atan kalbine hançer saplamaktır. Bu kalpte açılan yara kolay kapanmaz.  Bir kısım vakıalar farzımuhal gibi görülebilir. Birlerinin yaşadığı olaylar herkesin başına gelebilir. Hüsnü niyetli bir hamle, sonrası art niyete dönüşebilir. Davranışların vicdani ve dini boyutunu unutmamak lazım… Bu türlü işlerin kararını herkesin kendi vicdanında vermesi daha güzel değil mi?

 

Farzımuhal, böyle bir hadisenin başa geldiğini düşünelim. Öncelikle empati yapmalı. Hak sahibini mağdur etmeden icabını yapmalı. Hak gaspı bir başkasının acısıdır. Bir başkasının üzüntüsü üzerine kurulan mutluluktan kime ne hayır gelir? Kasada açık veren sorumluların ahvallerini düşünmek gerekmez mi? Belki, kasada verilen açıktan dolayı sorumlular işlerinden kovuldular. Belki de, mahkûm oldular. O yıllarda, o meblağ bir mutemedin teminde zorlanacağı paraydı. Kişinin kendi geçici refahı için bir başkasına ait parayla, hak sahibinin işinden olmasına veya mahkûmiyetine sebep olmak ne demek? Hırsız veya sahtekâr damgasıyla damgalanmaya ya ne demeli?  Bir başkasının densizliğinden o kişinin aile ve yakınlarının düştükleri durumu her akıl sahibi kendi vicdanında irdelemeli.

 

Kıyame, Hadid, Abese ve Bakara surelerinde konuya canip bazı ayet meallerinde ki: “İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı zanneder… Bilin ki, dünya hayatı bir oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda karşılıklı övünme, çok mal ve evlat sahibi olma yarışından ibarettir… Dünya hayatı aldanış metaından başka bir şey değildir… Her şeyden önce insan, yediğine bir baksın… Kendisine türlü türlü imkânlar sağladım. Hırsla daha da artırmamı umar. Hayır, umduğu gibi olmayacak… Uyuşamadıkları davada hükmü kıyamet gününde Allah verecektir.” ilahi buyruklara dikkat gerek. İnsanın başarı ya da başarısızlığı akıl ile iradenin liyakat ve dirayetine bağlıdır. Neyle imtihana tabi tutulduğunun farkında olana ne mutlu!     

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!