Kâinat mesuliyet duygusuyla alâkalı anlayana bir, anlamayana bin söyler. Her varlık, insana derstir. Aklı erene coğrafya ve hayvan türleri birer ibrettir, Âlemin en değerlisi insandır. İnsanın en değerlisi aklıdır. İnsanı diğer varlıklardan ayıran en önemli hususiyet akıldır.  İnsan mesuliyetini icra ederken aklıyla, hayvan hisleriyle hareket eder. Pek çok kez insanla hayvan, yarıştaki jokeyle at misali mesuliyetin mücadelesini birlikte verirler. Ya avcı ile köpeğinin iş birlikteliğindeki mesuliyete ne demeli?

 

Tabiat bilimi, zooloji ve antropolojide çözüm bekleyen pek çok sırların olduğu belli... İngilizlerin ünlü Filozofu Bertrand Russell “İnsanlığın Geleceği” adlı kitabında bilim ve medeniyet adına: “…Antropoloji, insanlığı temelsiz düşüncelerin karanlığından aydınlık ufuklarda hakikati müşahedeye götürür. Medeniyetten uzak yaşayan hastalığı sihirli kuvvetlerden, mahsulün kötülüğünü şeytani melanetle tanrıların gazabından bilir. Kurban etmekle tarlanın bereketine ve savaşta zafere inanır. Meşhur Aristotales, erkeklerin kadınlardan daha fazla dişe sahip olduğunu düşünen bilim adamı… İddiasının biri de kuduz köpeğin ısırdığı hayvana kuduz bulaşır, ama insanı ısırırsa bulaşmaz.” diyor. Mesuliyet duygusu, akli işleyişle artar ya da azalır.

İnsanların bir kısmı hariç canlıların her biri tabiatı imara çalışır. Bazı insanlar da berbat ederler. İnsanın israf hakkı yoktur. Her canlının kendi doğalında yaşamı adaletin tezahürüdür. Hayvanların gücünden, etinden ve sütünden yararlanmak insanın hakkıdır. Hiç kimse, hak ihlaline sahip değildir. Hak teatisinin son merci ilahi terazidir.  Mesuliyet, insanın sınavıdır. Yaşam bazılarına keyifli ve bazıları içinde çekilmez hâldir. Her kesin yaşam seyri aklı nispetindedir. Şeytani düşünceliyle hasbihal, uçurumun kenarına yurt tutmaktan beterdir. Onun hilesinden emin olmak gaflettir. İyilik ya da kötülük, yaşamın acı veya tatlı gerçeğidir.

Ormanda, akbabanın biri bir angut görür. Uzaktan angut kuşunu tepeden tırnağa gözden geçirir. Onun uysal bir kuş olduğuna kanaat getirir. Tüylerinin rengini çok beğenir ve: “Dışı güzel olanın içi de güzeldir. Dost, böyle güzelliğe sahip olmalı.” der. Uzun uğraşlar sonucu, angutla dost olurlar. Akşam karanlığı çökerken akbaba, anguta: “Dostum angut, hava kararıyor. Karanlıklar tehlikedir. Gece vakti ben yükseklerde tünerim. Sen ise su ya da yerde gizlenmeye çalışırsın. Sen, bu halinle bir gün kurt ya da kuşa yem olursun. Sen de, benimle gel karşıdaki şu yüksek ağaca sığınalım. Geceyi orada güvende geçirelim.” teklifini yapar. Angut, akbabanın teklifini kabul eder. Ağacın yüksek kısmına konarlar.

Gecenin ilerleyen saatinde leşçil akbabanın angutta olan iştahı epeyce kabarır. Gecenin karanlığında karnı acıkan akbaba öfkeli sesle angutta: “Güneşimden çekil, karanlık yapıp benim kafamı bozma.” deyince, angut: “Aman dostum bu vakit gece vakti. Nasıl olur da ben, senin güneşine mani olurum.” dediğinde, akbaba: “Ya olursan!” der. Angut: “Dostum, ortalıkta güneş yokken varsayımla beni nasıl suçlarsın?” demesiyle, akbabanın öfkesi daha da kabarır ve: “Sen, benimle yüksek sesle nasıl konuşursun?” deyip pençeyi angutta vurur. Ayakları altına alıp lime lime başlar onu yutmaya.  Angut, hayatının hatasını anlar ama iş işten geçmiştir.

Her canlı türünün kendine has sindirim sistemi vardır. Gıda, sindirim sisteminde olgunlaşınca oluşan kan damarlara, süt memeye, idrar mesaneye, dışkı da çıkış yerine gider. İnsanın aldığı besin mideye, hayvanın ki işkembeye intikal eder. Sindirilen besinlerin arısı karaciğere ve katısı da bağırsaklara iner. Karaciğere giden besin orada pişer ve kana dönüşür. Oluşan safra öd kesesine, kara kan dalağa, su ise böbreğe ve oradan da mesaneye iner. Ciğerlerden memeye giden kan dişide süte dönüşür. Kan, fışkı ve idrar sütte karışmadığı gibi hiçbiri diğerine karışmaz. Bu vaziyet mesuliyetin bir başka boyutu... Kan, canlıların yediği besinlerden oluşur. İnsan için sütte lezzet ve şifa mevcut...

Peygamber’e, bildirilen: “Sen olmasaydın ben bu âlemleri yaratmazdım.” kutsi hadisinde, Peygamber’in şahsında insani değerin üstünlüğü ortaya konmuştur. İnsan, bu değere layık olmak için iyi ya da kötü hâlleriyle imtihan olur. Mülk suresinde: “Mutlak güç sahibi çok bağışlayan o, hanginizin daha güzel işler yapacağını denemek için ölümü ve hayatı yaratandır.” hükmünün düsturunda, insan aklının liyakatinde sınavı ya kazanır ya da kaybeder. Kazanan kârda, kaybeden zarardadır. Pek çok sanatçı infak ve fabl sanatıyla hayvanları insanlar gibi konuşturarak insan yaşamının erdemli ve rezil hâllerini canlandırmışlardır. Bu canlandırmalar hayatın sosyal boyutunun folklorik yönünden başka ne olabilir?

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!