Günlük iletişim dilinde “misyon ve vizyon” sözcükleri itibar görüyor. Hâlin yadırganacak tarafı yok! Bu kelimeler, kişi ya da kurumların kişilik veya kurumsal karakterlerini ifade eder. Misyon, kişi ya da kurula verilen özel görev ve sorumluluğu tanımlar. Vizyon ise görev ve sorumluluk idrakinin kişi veya kurumda dışa yansıyan görüntüyü ifade eder. Bir başka deyişle vizyon, görüş ufku enginliğidir. İnsanlık var olalı ilahi dinlerin olduğu gibi çıkar kökenli insan uyduruğu dinler de olmuştur. İslam’ın gelişiyle diğer bütün dinlerin Allah indinde batıl oldukları ilan edilmiştir.

 

Batıl, ilahi değeri olmayan hükümsüz demektir.  Diğer ilahi dinler, İslam’a birer hazırlık ve alıştırma aşamalı dinlerdir. İslam’ın gelişiyle öbür ilahi dinler batıl konuma düşmüştür. İslam’ın amacı, Allah’ın “Rab” oluşunu tanıtmaktır. Yaratıkların fani, Rabbin baki olduğunu bildirmektir. İnsana her iki dünya saadeti yaşatmaktır. Toplumsal uzlaşı, barış, huzur ve güveni dinamik tutmaktır. Hakkaniyetli paylaşım sağlamaktır. Kişisel davranışlara çeki düzen vermektir. İnsan hak ve mahremiyetini güven altına almaktır.  Al-i imran suresinde: “…Allah katında din İslam’dır…” uyarısı yapılıyor. İslam dini insana, insanın köleliğini yasaklamıştır. Zorbaya karşı masumu korumaya almıştır. Mazluma zulüm kusan zalimlere, Cabbarlar Cabbar’ının intikamı hatırlatılmıştır. Aynı surenin 54’üncü ayetinde,  Allah: “Onlar tuzak kurdular. Allah’ta tuzak kurdu…” buyurdu. 

 

İslam, insanı bozgunculuk, fesat, hile, aldatma, ihanet, fitne, zulüm, hak gaspı, tecavüz, taciz, tahkir, cehalet, atalet, gaflet, gammaz, kibir, kin ve israf gibi kötü hâllerden men etmiştir. İnsanın canı, malı, aklı, inancı ve iffeti aziz addedip korumaya almıştır. İnsanın onur ve şerefini korumak için kişi ya da toplumsal haklar ile sorumluluklar getirmiştir. Bu mabeyinle İslam kişiye misyon ve vizyon yüklemiştir. Müslümanım diyen İslam’ın misyon ve vizyonuna layık davranış takınmaya mecburdur. Enfal ve Mü’minûn surelerinde Müslümanın misyon ve vizyonuyla alakalı emri verilmiştir. O surelerde, Müslüman’da bulunması gereken vasıf ve davranışlar şöyle açıklanmıştır. Müminler, o kimselerdir ki Allah’ın adı anıldığı zaman kalpleri titrer... Onlar, sadece Rablerine tevekkül ederler… Mü’minler gerçekten iki dünya saadeti elde edenlerdir. Mü’minler itikat, itaat ve ibadetlerini saygı ile ifa ederler. Faydasız, boş ve zararlı işlerle uğraşmazlar… Irzlarını korurlar. Vaatlerinde durup emanete ihanet etmezler. Böyle misyon ve vizyon sergileyen Müslümanlar cennet nimetlerine kavuşanlardır. 

 

İslam’ın misyon ve vizyonunu, İslam’a göre davranışla olur. Aksi, beyhudedir. İstismar ile kisve, ne misyon ve ne de vizyondur. Dini kisve altında kılık kıyafete bürünüp istismara kalkışmak riya ve sahtekârlıktır. Müslümanda haramilik denilen sahtekârlık, şarlatanlık, madrabazlık, hokkabazlık, yobazlık ve zorbalık gibi insani değerleri sömürüye yönelik haller olur mu? Bu sorunun cevabını Müslümanım diyen kendi akli insafıyla versin. Böyle menfi hallere bulaşmak, Müslümanın misyon ve vizyonunu kokuşturur. Ne hazindir ki, misyon ile vizyon kelimelerine bazı güruhların tepki koydukları söyleniyor. Akabinde, ecnebi parayı cüzdana doldurmaya doymuyorlar, deniliyor. Cüzdandaki zenginliğe karşı çıkmayıp kelime hazinesi zenginliğe karşı çıkmak düşüncenin çelişkisi değil mi? Çelişkili insan, kendisiyle barışık olmayandır. Kendisiyle barışık olmayan başta kendisine saygısı olmayandır. Kendisine saygısı olmayan da “misyon ve vizyon” olur mu? 

 

Müslüman gözü, kulağı, eli, ayağı, dili vs. azaları ile bir başkasının mahremiyet ve haklarına saldıramaz. Hz. Peygamber: “Müslüman odur ki, elinden ve dilinden başkaları zarar görmeyen kişidir.” buyurmuştur.  Müslümanım diyen kendi ahvalini bu şirazeye oturttuğunda misyon ve vizyonunun ayarını görecektir. Davranışındaki dürüstlük ya da bozukluğu anlayacaktır. Aynı zamanda bir hukukçu olan ünlü nüktedan Nasrettin Hoca’nın bazı meseleleri nükteyle aydınlattığı malum… Hoca Efendi camide vaaz ederken: “Cemaate, fazla eşyalarınızı atın, atın!” der. Namaz sonu evine vardığında bakar ki, hanımının fazla eşyaları attığını görür. “Hanım! Sen ne yapıyorsun!” der. Hanımı: “Hoca Efendi, sen demişsin ya fazla eşyalarınızı atın.” diye. Hoca: “Be kadın, başkaları atsın ki, biz alalım. Onun için atmalarını istedim.” der. Hoca, bu nükteyle misyon ve vizyonlu Müslüman’ın hileli davranamayacağına vurgu yapmıştır.

 

Birileri, bir başkasının Müslümanlık misyon ve vizyonunu ölçemez. Böyle bir teşebbüse hiç kimsenin yetkisi yoktur.  İslam, böyle bir hakkı peygamberlere dahi tanımamıştır. Müslümanın misyon ve vizyon değerini ölçmeye kalkışmak şarlatanlık ya da kralcılıktan başka ne olabilir?  İslam’ın insana yüklediği “misyon ve vizyon” ele alındığında,  akla ilahi bildirge “Kur’an” gelir. Kur’an bildirgesinde bir iş veya her hangi bir söze başlarken “Besmele” ile başlanması buyruluyor. “Müminler, o kimselerdir ki, Allah’ın adı anıldığında kalpleri ürperir…   Ancak Allah’a tevekkül ederler…” ayete göre hâl böyle olunca, Allah’ın adıyla başlayan iş veya sözünde nasıl haramilik yapar?  Olması gereken yerde Müslüman’ın değerleri yoksa elbet orada başkalarının değerleri hüküm sürecektir. Değerleriniz yeterince takdim ve tasvir etmedikçe, başkaları değerlerinizi tanımayıp kendi değer yargılarını kıstas alacaktır.

 

Ölçü ve tartıda hile yapan Medyen halkı da denilen Şuayp Peygamber’in kavmi için Araf suresinde: “…Artık ölçü ve tartıyı tam yapın… İnsanların haklarını eksiltmeyin. Düzeni bozup yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Dürüst davranış sizin için hayırlı olandır.” ilahi hüküm bildiriliyor.  Enam suresinde ise Allah: “…Ölçü ve tartıyı adaletle tam yapın. Bir konu hakkında konuştuğunuzda, konuştuğunuz yakınınızın aleyhine dahi olsa adil olun… Verdiğiniz sözü tutun. Allah, bunları size ders olsun, diye emretti.” buyurdu.  Bu ayetlerin hükümleri şirazesinde Müslümanım diyen, misyon ve vizyonu gereği her eylem ve söylemini doğru tartıp düzgün ölçerek icraya mecburdur. 

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!