Eskişehirlilerin yıllardır sıkıntısını çektiği bir konu var. Şeker Fabrikası’nda yapılan üretimden kaynaklı ortaya çıkan ve şehri saran koku. Geçtiğimiz günlerde Büyükşehir Belediyesi koku nedeniyle birçok telefon aldığı gerekçesiyle de bir açıklama yaptı. Açıklamada,‘‘ Kıymetli hemşehrilerimiz, son günlerde şehrimizgenelinde hissedilen koku nedeniyle şikayetler almaktayız. Söz konusu kokunun alt yapı ile bir ilgisi bulunmamaktadır. Koku, Kazım Taşkent Şeker Fabrikası'nın üretiminden kaynaklanıp, rüzgarın da etkisiyle şehrin belirli bölümlerinde hissedilmektedir. Büyükşehir Belediyesi olarak ilgili fabrikaya herhangi bir yaptırım yetkimiz bulunmamakta olup, konuyla ilgili şikayetlerinizi ALO 181 üzerinden Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Çağrı Merkezi'ne veya www.cimer.gov.tr üzerinden ilgili kuruma iletebilirsiniz’’ ifadeleri kullanıldı.

Açıklamaya gelen yorumları okuduğumda ise beni baya güldürdü açıkçası. Yorumların geneli kokuyu kanalizasyon kokusu zannedenlerin Eskişehirli olmadığı yönündeki yorumlardı birçoğu. ‘Eskişehir’de belediyeye bu açıklamayı yaptıracak kadar Eskişehirli olmayan var mı?’ gibi yorumlar da güldürdü. Şu dönemde küspe kokusunun olması çok normal. Malum koronavirüs gerçeği ile mücadele ediyoruz. Şeker Fabrikası da dezenfektan üretiminde kullanılan etil alkol üretimini arttırmak için fabrikada üretimi ikiye katladı. Kokudan hiçbirimiz hoşlanmıyoruz bu bir gerçek ama bence pandemi bitene kadar biraz dişimizi sıkmamız gerekiyor. Yine de kokudan hoşnut olmayanlara da seslenelim. Artık belediyeyi aramayın. Belediyenin açıklamasında yer aldığı gibi ALO 181 ya da CİMER üzerinden şikayetlerinizi bildirin.

KADIN CİNAYETLERİ

ARTIK SON BULSUN

Geçtiğimiz gün yine bir kadın cinayeti haberi aldık. Bihter Yalçınsoy, boşanmak üzere gittiği İzmir’de eşi Rahman Y. tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Cenazede Bihter Yalçınsoy’un annesi Gülay Yılmaz, belki de hepimiz adına konuşarak ‘Bu son olsun artık’ dedi. Gerçekten bu ülkede kadın olarak yaşamak çok zor. Kadına şiddet her yerde. Sadece fiziksel şiddet olarak da bakmamak lazım. İşyerlerinde uygulanan mobbing, sözlü şiddet say say bitmiyor. Yalnız yaşayan kadınlar evine yemek siparişi verdiğinde bile kapıyı açtıklarında evde birisi varmış gibi konuşmak zorunda hissediyor kendini. Minibüse, taksiye bindiklerinde yakınlarına uygulama üzerinden canlı konum atıyorlar. Minibüste son kişi kaldıklarında telefonla birini arayarak konuşuyorlar. Ülkemiz ne zaman kadınların özgürce yaşayacağı gezeceği bir yer haline gelecek. Geçtiğimiz günlerde internette bir anket yapıldı. Dünya üzerinde bir günlüğüne sadece kadınlar kalsa ne yapardınız sorusunun cevabı arandı. Kadınların çoğunluğunun cevabı ise ‘ Gece yürümeye çıkarım’ oldu. Kadınlar ne zaman gece özgürce yürüyebilecek. Sosyal medya kullanan herkes, her gün en azından bir kadının yardım istediğini görüyordur. Belki kadın cinayetleri hiçbir zaman bitmeyecek. Ancak işlenen cinayetlerin birçoğu önlenebilir durumda. Yeter ki ihmaller yapılmasın, İstanbul Sözleşmesi tam anlamıyla uygulansın. Anne babalar artık evlat acıması yaşamasın, çocuklar öksüz kalmasın. Son dönemde sivil toplum örgütlerinin takipleri sonucu en azından katiller indirimsiz bir şekilde cezalarını çekiyor. Umarım Rahman Y. de en ağır şekilde cezalandırılır.