“Biz kaç defadır söyledik, tekrar ettik ediyoruz. Yolumuz hak adalet yoludur. Mücadelemiz memlekette ne kargaşalıklara yol açmak ve ne de iki halk arasına nefret sokmaktır. Biz, bugün Türk halkını sımsıkı saran kanun çerçevesinin genişletilmesini ve sesimizin her taraftan işitilmesini istiyoruz”. 1946

 

                                                                                            Dr. Fazıl KÜÇÜK

 

         Ülkelerin yurt dışında sesi ve kulağı olacak kurum ve kuruluşlara gereksinim duyması son derece doğaldır. Bu konuda iyi örgütlenerek Türkiye’nin başını sürekli olarak ağrıtan yapıların başında ERMENİ DİYASPORASI’nın olduğu biliniyor. Sürekli olarak kendi yalan söylemleri ile de zemin kazandıklarını kaydetmek olasıdır. Geçtiğimiz günlerde Mendil büyüklüğündeki ülkenin yedeğine takılan Yunanistan ile İsrail’e ait bazı kuruluşlar Atina’da bir araya geldiler. Bu yapılanmanın Türkiye’nin i-kinci baş ağrısı olacağı görünmektedir.

Toplantı sonrasında yapılan açıklamada adı geçen üç ülkenin diyaspora çalışmalarının yapılması konusunda uzlaştıkları belirtiliyor. Şu anda mükemmel düzeyde olan ilişkililerini daha ileri boyuta taşımaya hazırlanırlarken 2021 yılına dek gençlik örgütlenmesi yapacaklarını duyuruyorlar. Bu çabalara karşın biz ne yapıyoruz? Sorusunu da sormuyoruz. Buna koşut önümüzdeki dönemde yapılacak toplantının tarihinin belirlenmemesine karşın adanın güneyinde yapılması konusunda uzlaştıkları belirtiliyor.

Ada’nın güneyindeki yönetim bu çalışmalarının ötesinde bu kez yedeğine aldığı Yunanistan – Mısır – İsrail – İtalya – Ürdün ile Filistin’le birlikte “Doğu Akdeniz Gaz Forumu”nu kurdu. Adı geçen kuruluşun tüzüğünün de Mısır’da parafe edildiği açıklanıyor. Bu hali ile Forumun önümüzdeki dönemde bölgesel enerji ittifakına dönüştürüleceğine ilişkin açıklamalar yapılıyor. Fransa’nın Akdeniz’e kıyıdaş olması gerekçesiyle adı geçen kuruluşa katılmak için başvuruda bulunduğu belirtiliyor. Amerika’nın ise gözlemci olarak kalacağı duyuruluyor.

Rum basınında yer alan haberlere göre AB’nin de Forum çalışmaları için iki yıllığına 500 milyon Euro ile katkıda bulunacağı yazılıyor. Doğu Akdeniz’de en uzun sınır uzunluğu olan Türkiye’nin de bu yapının içinde olması kaçınılmazdır. Bu nedenle Türkiye’yi görmezden gelerek bölgesel güç olmalarını zorlama bir çaba olarak görüyoruz. Bazı Rum siyasiler de gerçeği gördükleri için Türkiye’ye kapının açık olduğunu söylüyorlar.

Amerika’nın şimdilik kaydı ile gözlemci olacağı belirtilirken ileride görev almayacağı anlamı da çıkarılmamalıdır. AB ile boşanma işlemlerini sonlandırmaya çalışan İngiltere’nin de Ada’da bulunan üslerini gerekçe göstererek bu yapıda yer alacağını belirtmek istiyoruz. Kurulacak olan bu yapının Petrol Üreten ülkeler örgütü OPEC gibi bir yapıya da dönüşebileceği olasılığı yüksektir.  

Bölgede bulunan gazın AB ülkelerine ulaştırılması sonrasında Rusya’nın bölgedeki egemenliğinin de zayıflayacağını kaydetmek istiyoruz. Rekabet ortamının oluşması ile de gaz fiyatlarının düşebileceği beklentisi kendiliğinden oluşacaktır.

Ada’ya konuşlandığı günden itibaren varlığı tartışılan BM Barış Gücü’nün görev süresinin uzatılması çalışmaları sürüyor. Görüşmeler öncesinde Bay Guterrers’in hazırladığı rapora göre, bölgedeki hidrokarbon konusunu endişe ile izlediğini söylüyor. Buna karşın “Kıbrıs sorununa kalıcı bir çözüm bulunabileceğine ilişkin umudumu halen koruyorum” diyor. Bu yönlü iyi niyet içeren görüşlerin kaçıncı kez söylendiğinin sayısı bilinmiyor. 2017 yılında Crans Montana’da düzenlenen toplantıya aynı şekilde iyi niyetle gidildiğinin unutulmaması gerekiyor.

Gelinen bu noktada BM Genel Yazmanlarının bundan böyle daha inandırıcı raporlar hazırlamaları gerekiyor mu ne…

SEVGİ ile kalınız…