“Uzlaşma, Rum’a göre hak ve adaletin tecellisidir (!). Rum’a göre hak ve adaletin tecellisi ise Ada’nın 1974 evveline dönmesidir. Mecbur olurlar ve Türk’e hak tanıyan bir antlaşma imzalarlarsa Pan – Helenler olarak bu antlaşmayı da 1960 Antlaşması gibi bozmak, milli davaları olacaktır.

Halk olarak hak ve hukukumuzu koruyabilecek bilinç ve dayanışma içinde olmalıyız”. 1980

 

                                                                                  Dr. Fazıl KÜÇÜK

 

İki kutuplu dünya yıkılıp dağıldıktan sonra NATO içinde tartışmalar ve krizler yaşanmaya başladı. Doğu Blok’u diye bilinen yapı dağıldıktan sonra NATO’nun da gereğini yapması beklentisi yaygın bir kanı idi. Beklenen yapılmadığı için günümüzde Beyin Ölümü tartışmaları başlatıldı. Daha ileri gidenler bu yapının kendisini tasfiye etmemesi nedeniyle saldırı örgütü olduğunu konuşuyorlar. Bu söyleme karşılık Amerika örgütün teröre karşı mücadele ettiğini savunuyor. Teröre karşı mücadele ettikleri savında olanlar ne yazık ki Suriye’de terör örgütleri arasında ayırım yapıyorlar. Tartışma senin teröristin kötü benim ki iyidir noktasına taşınıyor.

NATO’da beyin ölümü ile başlayan tartışmalara koşut mendil büyüklüğündeki ülke Türkiye’nin Libya ile imzaladığı Akdeniz’deki yetki anlaşmasına karşı çıkıyor. Bu davranışlarını alışkanlık haline getirdiler. Kıbrıs adasının çevresini dedelerinden miras olarak kaldığı noktasına taşımak çabasındalar. Yedeklerine aldıkları Yunanistan ve Mısır’la imzaladıkları anlaşmaları haklı çıkarmak çabasında oldukları görülüyor. Bunu yaparlarken en azından Türkiye’nin de görüşüne başvurmaları gerekiyordu. Çünkü Türkiye Akdeniz’de en uzun sınıra sahip ülkedir.

Lahey’deki Adalet Divanı’na başvururlarken egemenlik haklarının Türkiye’nin Libya ile yaptığı anlaşmadan sonra zarar gördüğünü bu nedenle egemenlik hakları için başvurduklarını açıklıyorlar. Karşı taraf bu konu ile uğraş verirken Türkiye Büyük Millet Meclisi imzalanan antlaşmayı onaylayıp dünya kamuoyuna duyuruyordu. Uluslararası alanda tanınmıyor olsa bile varlığı BM’ce de tanınan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile de benzer bir antlaşmanın yapılması gerektiğini kaydetmek istiyoruz.

Bölgede bu gelişmeler yaşanırken Avrupa’dan sonra bölgenin de şımarık çocuğu olan Yunanistan, ülkesindeki Libya’nın işgüderini sınır dışı ediyordu. Yaşananları Rum basını ok yaydan çıktı diye sunarken Yunanistan Dışişleri Bakanı Bay Nikos Dandias “Kıbrıs Münhasır Ekonomik Bölgesi, kara suları ve toprak bütünlüğü üzerinde tırmanan Türk ihlallerinin uygun ortamın meydana getirilmesine hiç katkıda bulunmadığını” savlıyor. Saldırılarına devam ederlerken Türkiye’ye ilişkin olarak tarihte kalmış olan eski defterleri gündeme taşıyıp düşmanlık tohumları ekiyorlar.

Bir dönem mendil büyüklüğündeki ülkede Başkanlık yapmış olan Yorgo Vasiliu’dan ilginç bir açıklama geldi. Adı geçen kişi “tanımıyor olsak bile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bugün bir devletin bütün karakteristiğine sahiptir” diyor. Açıklamasında görüşmelere de değinen Vasiliu, “BM hiçbir şey olmadığına karar verir ve biz de ilerleme olmadığını kabul edersek BM bizi terk edecek” uyarısında bulunuyor. Sorumlu olduğu günlerde uzlaşıya yanaşmayan adı geçen kişinin de söylediklerinin bir değer içermediğini belirtmek istiyoruz. Gölgede kalmış olmanın acısını bu şekilde canlı tutmak çabası olarak da okunması gerekiyor.

Berlin görüşmesinden sonra Bay Nikos Anastasiyadis yaşanan gelişmelere ilişkin olarak Ulusal Konsey üyelerine bilgi veriyor. Toplantıya katılan siyasi partilerin önde gidenlerinin hiçbir açıklama yapmamalarını suyun altından saman yürütmek olarak da okumak durumundayız. Daha sonra gecikmeli olarak Rum başkanlık sarayından yapılan açıklamada müzakerelerin dondurulduğu açıklaması geldi.

Bu nedenle Cumhurbaşkanlığı seçimine gidilirken yaşamakta olduğumuz dağınıklığın giderilmesi için çaba göstermemiz gerekiyor mu ne…

SEVGİ ile kalınız…