Yusuf kıssasının devamında: Hz. Yusuf, kardeşlerine fazlasıyla yük verdi. Ziyadesiyle ikramda bulundu. Bünyamin’in yükünün içerisine altın bir maşrapa koydurdu. Kafile hareket ettiğinde görevlilerden biri:

-Altın maşrapa kayboldu. Kervanı aramamız gerekiyor. Deyip kervanın yüklerini kontrol ettiler.  O dönem de Mısır’da hırsızlık hakkında kanun yoktu. Bünyamin hırsızlıkla suçlanması söz konusu değildi.

Kenan illerinde yürürlükte olan kanun gereği hırsızlığın suçu, hırsızlığı yapan o mahalde alıkoymaktı. Önce büyük kardeşlerin yükleri arandı. Sonra altın maşrapayı Bünyamin’in yükü içerisinden çekip çıkardılar. “İşte maşrapa, bu almış!” dediler. Kardeşlere, Kenan ili yasa hükümlerince bu suçun cezasını siz kesin dediler. Onlar da, dediler:

-Bu suçun cezası alıkonulmaktır.

Bünyamin’i sarayda alıkoyup kervanı serbest bıraktılar. Diğer kardeşler:

-Bunun, anne baba bir kardeşi vardı. O da hırsızlık yapmıştı. Dediklerinde Hz. Yusuf kendini zor tuttu:

-Siz, ne kadar da kötü kimselersiniz. Bünyamin kalsın, diğerleri gitsin, dedi. Diğer kardeşler Hz. Yusuf’a yalvardılar:

-Sen, iyi bir insansın. Onu bırak… Biz, onunla beraber gidelim. Babası ihtiyar… Bu duruma çok üzülür. Bizim, ona verilmiş sözümüz var. Ne olur, onun yerine içimizden birini alıkoy.   Onu serbest bırak.

Bu kıssada anlaşılan şudur ki bir hasetlik nedeniyle kardeşler, kardeşlerine dört kötü eylem ve söylemde bulundular. Birincisi, kardeşlerini kuyuya attılar. İkincisi, köledir deyip bir kervana sattılar. Üçüncüsü, babalarına yalan söylediler. Dördüncüsü, onun kardeşi de hırsızdır deyip iftira attılar. Hasetliğin çok kötü bir haslet olduğu unutulmamalı. Hasetlik, kardeşi kardeşe düşman yapar.

Diğer kardeşler Kenan iline dönmek için yola çıktıklarında Yusuf, Bünyamin’i saraya getirtti. Ona, gizlice dedi:

-Ben, senin kardeşin Yusuf’um! İki kardeş hasretle kucaklaşıp ağlaştılar. Sevindiler ve özlem giderdiler.  Hz. Yakup’un diğer oğulları, babalarına:

-Baba, sana verdiğimiz söz üzere kardeşimiz Bünyamin’i geri getiremedik, dediler ve olayı babalarına anlattılar. Bu durum üzerine Hz. Yakup, Mısır Sultan’ına bir mektup yazdı. Mektupta:

-Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla Yakup’tan Mısır Sultanına! Sana selam olsun! Bilmiş ol ki, bundan sonra gözümün yaşı daha çok akacaktır. Atam Hz. İbrahim’i, Nemrut ateşe attı. Allah-u Teâlâ ateşi ona esen ve selamet kıldı. Ateş, ona zarar vermedi. Ateş kütlesi, güllük ve gülistanlık oldu.  Amcam İbrahim, oğlu Hz. İsmail’i Allah’a kurban için yere yatırdı. Bıçağı İsmail’in boğazına sürdü. Allah, izin vermedi. Bıçak da İsmail’i kesmedi. Allah, Hz. İbrahim’in vadini yerine getirdi. Allah, kurban için İsmail’in yerine bedel olarak bir koçu mükâfat gönderdi.

Ben, uzun bir zaman önce oğlumun birini kaybettim. Gözyaşlarım çeşme olup aktı. Şimdi sen de, diğer oğlumu hırsız diye alıkoymuşsun! Şunu iyi bilmeni isterim ki, benim hırsız oğlum yoktur. Hırsız çocuğum da olamaz!

Babalarının yazdığı mektubu, Hz. Yakup’un oğulları, Mısır Sultanına götürdüler. Mısır Sultanı Hz. Yusuf, babasının mektubunu aldı ve okudu. Ağlayarak şu cevabı yazdı:

-Mısır Sultanından da sana, selam olsun! Gönderdiğin mektubu aldım. Durumunu öğrendim. Bundan sonra bilmiş ol ki, sana düşen vazife sabırlı olmaktır. Peygamberler, Allah’ın izniyle karşılaştıkları belaları sabırla yenmişlerdir. Acele etme! Sen de, Allah’a sabır göster. Elbet, zafere ulaşacaksın!

Hz. Yakup, mektubu görünce rahatladı. Mukadderata rıza gösterdi. Gönlü hoş oldu. Oğlu Yusuf’u yitiren Hz. Yakup durmadan âh çekip ağladığı için Allah, Cebrail’i Yakup’a gönderdi. Cebrail:

-Allah, Yakup’a söyle Yusuf için âh çekerek ağlamasın yoksa onu peygamberlik defterinden silerim, buyurdu.

Hz. Yakup, bundan çok korktu ve sabretti. Bir gece rüyasında Yusuf’u görünce âh çekip ağladı. Rüyasından uyandığında Cebrail gelerek:

-Allah’a verdiğin sözde durmadın. Yine Yusuf için âh çekip ağladın, dedi.

Hz. Yakup, duruma hemen tövbe etti. Devam edecek!

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!