“Evde ana-baba, kilisede papaz, okulda öğretmen ve çarşıda, pazarda sanayici Rum çocuğuna Kıbrıs’ın Yunan olduğunu telkin ediyor. Yunanistan’da eğitilmiş üç yüze yakın subaya Yunan Cumhurbaşkanı, ‘Büyük Ada’mızda Elenizmi muzaffer kılacaksınız’ diyebiliyorlar. Bu subaylar Yunanistan’a bağlılık ve hizmet andı içerek Ada’ya dönüyorlar. Kipriyanu, silaha ve mevziye Makarios’un on misli para harcıyor”. 1979

 

                                                                                             Dr. Fazıl KÜÇÜK

 

         Yeni bir umut yılına girmeye günlerin değil saatlerin tükenmekte olduğu noktadayız. Dünyada yaşamakta olduklarımız umut kırıcı olsa da yine de umutlu olmak durumundayız. Geride bıraktığımız yılda yaşananların kan ve gözyaşı olduğunu yinelemek istiyoruz. Soğuk savaşın Sovyetler Birliği’nin dağılması ile sona ereceği bekleniyordu. Kısa bir şaşkınlık döneminden sonra fazla değişen bir hususun olmadığı gerçeği ile yüzleşiyoruz.

Fransa’da başlayan sarı yeleklilerin eylemlerinin Cumhurbaşkanı Bay Emanuel Macron’un Avrupa Ordusu kurulması önerisinden sonra başladığının unutulmaması gerekiyor. Mendil büyüklüğündeki ülke ile Yunanistan’ın da bu kuruluşa destek verdiklerini paylaşmak istiyoruz. Avrupa’yı saran ve dünyada ivme kazanan ırkçı eylemlerin ve partilerin güçlenmesi tehlike olarak görülüyor. Bu yönlü güçlenmelerin Avrupa anakarasında Paylaşım Savaşlarının tetikleyicisi olduğu da biliniyor.

Bay Macron’un ordu kurulması çıkışından sonra Kosova’da da benzer çalışmalara ivme kazandırılıyor. Kosova, Sırbistan’dan 2008 yılında bağımsızlığını kazanmıştı. Kosova Meclisi’nde yapılan ikinci tur oylama ile ordu kurulması kararını onaylıyordu. Şu anda Kosova Güvenlik Kuvvetlerine kabul edilen bu yasa ile ordu görevi veriliyor.

Alınan bu yönlü karara tepkilerin de gelmesi doğaldı. Alınan bu kararı zamansız bulurken AB’nden işlemin kademeli olarak yapılması önerisi geliyordu. Buna koşut Sırbistan Başbakanı Ana Brnabiç, “ülkesinin barış ve refah yolunda kalacağını” söylüyordu. Bu arada Kosova’nın ulusal güvenliğinin NATO önderliğindeki Barış Gücü tarafından sağlanmakta olduğunu da anımsatıyoruz.

Dünyanın değişik ülkelerinde yürütülen doğrudan veya vekalet savaşlarının ağırlıklı olarak Ortadoğu bölgesinde yaşanıyor olması bir rastlantı olmasa gerek. Bölgedeki ülke sınırlarının sürekli olarak tartışmalı olduğu ise ayrı bir olgudur. Bu nedenle mezhep ve tarikat savaşları öne çıkarıldığı için sınırlar tartışmalı noktaya doğru evriliyor. Alt kimlik tartışmaları da bu çatışmaları tetikleyen bir başka olgudur.

Savaşların ve çatışmaların tetikleyici olmasının temelinde yatan olgu İslam dünyasının güçlenmesini önlemeye yöneliktir. Bir başka olgu ise savaşsınlar ve zengin yeraltı kaynaklarının kullanımına zaman ayırmasınlar. Bu nedenle yabancı tekellerin bu kaynakları diledikleri gibi kullanmalarının da yolu açılmış oluyor. Bu tür savaşlar önümüzdeki yıllarda da devam ederse silah satıcılarının kazançlarının da katlanarak artacağını söylemeye bile gerek duymuyoruz.

Bir yılı daha geride bırakmaya hazırlandığımız noktada Bay Nikos Anastasiyadis, Ulusa Sesleniş programında konuşurken konfederasyon benzeri bir çözüme karşı olduğunu söylemekle kalmıyor, bugüne değin konuşulan konuların da gerisine düşüyordu. Sonra da “Kıbrıs Türk’lerinin istedikleri haklar, yeni devleti çökertebilir” diye ekliyordu. Bunu söylerken sanki ortada bir devlet varmış havasını basıyordu. Buna koşut hangi öneriye açık olduğunu da söylemesi gerekiyordu. Kıbrıs Türk’lerini boyundurukları altına almayı hedefliyorlarsa boşuna çaba harcadıklarını bilmeleri gerektiğini vurguluyoruz.

Bay Anastasiyadis’in bu önerisi, kendi kuyruğunu yakalamak isteyen kedinin çabası ile bire bir örtüşüyor mu ne…

SEVGİ ile kalınız…

İyi yıllar…