Dünyayı korona hastalığı sardı. İnsanlık koronadan kurtulmanın derdinde… Her ülke bu illetten çıkış yolu arıyor. Bu arada ülkemizin bir kısmında kuraklık baş gösterdi. Sıkıntılardan kurtulup yeni bir bahara ermek için çaba lazım. Tehlikeden korkarak gerekli önlemleri ümitle almalı.

 

İnsan, sıkıntıdan kurtulmak için duaya da başvurur. Dua, diz çöküp el açmaktan ibaret midir?  Dua, söylemle birlikte eylemdir. Korona ve kuraklığa karşı dua nasıl yapılmalı? Yaz ve güz derken sonbahar son buldu. Kış, kapıya dayandı. Ortam soğudu. Yağış olmayınca sıcaklık yerini kuru ayaza bıraktı. Yağışlar, kısmen de olsa kuru soğukları kıracaktır. Henüz kışın ilk günlerini yaşıyoruz.

 

Korona ve kuraklıktan kurtulmak için duaya da devam.  İcap tam olsun ki, kabul de anlamını bulsun.   Yürürken, yatarken veya bir başka vaziyette otururken dua olmaz mı? Al-i imran suresinin 191’inci ayetinde Allah: “Onlar ayakta iken, otururken ve yanları üzere yatarken Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerlerin yaratılışı üzerine düşünürler…” buyuruyor.  Duanın esası merhamet, adalet, izan, irfan, insaf ve hoşgörü duygularını harekete geçirmektir. Mahlûkatın her birine sevgi ve saygı bağıyla bağlanmaktır. İlahi ve insani değerlere saygın davranmaktır. Vicdanı sorgulamaktır. Allah’ın huzurunda başkalarının can, akıl, mal, inanç ve iffetine zarar vermemeye karar kılmaktır. Eylem ile söylemde denklik sağlamaktır. Yalan, iftira, hile ve saldırganlıktan kaçınmak için yaradana söz vermektir. Tembellikten sıyrılıp lüzumlu çalışmaları sürdürmektir. Dua teşebbüs etmek, tedbir almak, tevekkül hâlinde olmak ve neticenin tecellisinde takdiri idrak etmektir.

    

Eskiler “Mevla neyler, neylerse güzel eyler.” derledi. Tabii ki salgın, soğuk ve kuraklık hayatı zorlaştırıyor. Korona, daha da kötüleştiriyor. Yine eskilerin deyimiyle başa gelen çekilir mi, demeli? Yoksa yaşamı güzelleştirmeye çareler mi, aramalı? Tevekkül deyip bir köşeye çekilmek doğru olur mu? Kış hazırlıkları yapıldı. Giysiler, yiyecek ve içecekler kış koşullarına uyarlandı. Niçin mi? Kışın müşkülatını azaltıp sağlık ve esenlikte yaşamak için. Sağlıklı yaşam düşüncesiyle ev ve iş yerlerinde ısıya yönelik gerekli tertibatlar alındı.  Normali de budur. Zorluklardan kolay sıyrılmak için alınan tedbirlerin her biri birer duadır.

 

Sağlık deyince hemen akla “Korana” salgın hastalığı geliyor. Tüm insanlığa korona salgını, bir yılı aşkındır çetin şartlar yaşatıyor. Vaziyeti çetinleştiren nedenleri irdelemek gerek. Hâlâ meselenin ciddiyetini kavramayan aymazlar var.  Aymazlığın bu kadarına pes doğrusu... Maskesiz ve mesafesizler bu durumun bariz örnekleri. Maske takmak ve mesafeyi korumak başta insanın kendisine olan saygısı ve sevgisidir. Aynı ahvalde duasıdır. Kendisine saygısı olmayanın başkasına saygısı olur mu? Aksini düşünmek garabettir.

 

Sevgi ile saygının emareleri merhamet ve hoşgörüdür. Merhametsizden sevgi ve saygı beklemek ya dalalet, ya gaflet ya da cehalettir.  Sağlık, insan hakkıdır. Hatta hakların en evvelidir. Hiçbir kişinin bir başkasının sağlığını tehlikeye atmaya hakkı yoktur. Haklara saygın davranmayanların taşkınlıklarına adaletin gücü, elbet dur der. Adalet, zorbaya demir yumruk olurken mağdura uzanan merhamet elidir. Adalet, doğruyu ifratla tefritten ayıran değerlerdir. Merhametli insan vicdan ve insaf sahibidir. Vicdan ve insaf sahibi kişi, öncelikle kendisiyle barışıktır. Kendisiyle barışık insan, toplumsal barışı önemser. İnsan haklarına itibar eder.

 

Korona ile mücadele tüm insanlık tarafından zorunlu oldu. Ulusal mücadeleden öte uluslararası tedbirlerin alınması mecburiyet kesp ediyor.  Korona illetinin müsebbibi bir virüs… Bu virüsün bir hava kabarcığı ile bulaştığını uzmanlar söylüyor. Virüsün cürmü, gözle görülmeyecek kadar ufak… Ama hasarı büyük! Düştüğü yeri yakıyor. Tüm dünyayı yaktığı belli değil mi?

 

Nahl suresinde belirtilen: “Allah adaleti, iyi hâlli olmayı, hak sahibine hakkını vermeyi emreder. Hayâsızlığı, fenalığı ve azgınlığı yasaklar. Dinleyip tutasınız diye öğüt verir…  Anlaşmalarınızı yerine getirin. Yeminlerinizi bozmayın… Allah, yaptıklarınızı bilir… İpliğini iyice eğirip katladıktan sonra söküp bozan kadın gibi olmayın…” bu davranışlarda dua yapılmalı. Dua, insanın sözüne sadık kalmasıdır. Emanete sahip çıkmasıdır. Bozgunculuktan kaçınmasıdır. 

 

Hiçbir toplum adaletsiz, hayasız, fenalık ve azgınlıkla ayakta kalamaz.  Kur’an insanlığa sağlıklı, hakkaniyetli, huzurlu, güvenli, hoşgörülü ve barışçıl yaşam öneriyor.  Bu nedenle ifrat ve tefritten uzak durmayı emrediyor. Hayatı zorlaştırmayı yasaklıyor. Kolaylaştırmayı telkin ediyor. İtidalli olmayı öğütlüyor.  İsraf ve cimrilikten men ediyor.  Kur’an-ı güçlük çekesiniz diye indirmedik hükmüyle ibadette bile aşırılığa müsaade etmiyor. Bazıları işi gevşek tutmasın diye de, insanın başıboş bırakılmadığını hatırlatıyor. Felaha ermek için namaz kılınca yeryüzüne dağılın. Allah’ın lütfundan nasip arayın. Allah’ı çok anın ikazlarını yapıyor. Bu uyarılarına uymak birer duadır.

  

Duayı, ilahi ve insani boyutlarıyla değerlendirmek gerekir. Bilim ve ilmi birlikte ele almalı. İnsani ve ilahi değerlere evrensel perspektifle bakmalı. Haklarda adil olmalı. Vicdandan insaf, merhamet, sevgi, saygı, hoşgörü ve adalet duygularını kaldırıp atmamalı. Vicdanları insaf, merhamet, sevgi, saygı, hoşgörü ve adalet duygularıyla donatmak duanın, özüdür.

 

Özetle duanın, kendi özelinde kıstakları vardır. Sırasıyla bu kıstaslar dört aşamadır. Birincil aşama teşebbüs, tedbir ve tevekküldür. İkinci aşaması besmele, hamdele ve salveledir. Üçüncü aşama kin, haset ve haramdan arınmış zihniyetle istekleri “Rab” den istemektir. Dördüncüsü, takdirin tecellisini sabırla beklemektir.   

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!