Münazaranın ilk konuşmacısı sözlerinin devamında:

-Şeytan hasetliğinden ve pis gururundan dolayı “Ben, topraktan yaratılmış insana secde etmem.” dedi. Allah tarafından lanetlendi. Şeytan, o zamandan itibaren insanoğlunu kendisine düşman belledi. Kıyamete kadar insanoğluna en sinsi düşman olacağını söyledi. İnsana sürekli kin besleyeceğini yineledi. Şeytan, Allah’tan şöyle istekte bulundu:

-Ya Rabbi, kıyamete kadar bana mühlet ver! Senin varlıklarıyla gurur duyacağın insanları senin yolundan saptırıp onları kötülüklere çekeyim. Onları kötülüklerle buluşturayım ki, Senin rızandan uzak kalsınlar! Yaptıkları kötülükler nedeniyle ceza çeksinler. Ben, onlara öfkelerini öyle cazip hâle getiririm ki, onların öfkelerinden başları döner de öfke ve kötülük sarhoşu olurlar. Şeytanın tuzağına düşenler mahf-ı perişan olurlar. Şeytandan uzak duranlar esenlikte kalırlar. Şeytan, insana önce kötülüğü işletir. Sonra da pişman eder. Allah, Kur’an’da buyurdu:

-Ey iblis, seni ve senin yolunda gidenleri nasıl cezalandırdığımı elbet bir gün onlar da, sen de göreceksiniz! Konuşmacı sözlerinin sonunda Allah, bütün insanları Şeytan’ın ve şeytan ruhlu insanların şerrinden koruması dileğiyle münazaramı sonlandırıyorum, dedi.

Konuşmacının kürsüden inişinden hemen sonra hiç beklenmedik bir anda iki köyün dört delisi fırsat bu fırsat deyip kürsüye çıkarlar. Delilerin ikisi Ümmetler köyünden Deli Ümmet ile Deli Ahmet’tir. Diğer ikisi de, Yunuslar köyünden Deli Yunus ile Deli Ali’dir. Böylece, iki köyün dört delisi programa müdahil olurlar. Dört delinin dördü de, apar topar birlikte kürsüye koşarlar. Orada bulunalar, delilerin bu hareketine şaşar kalırlar. Delilerden Deli Ali, yüksek sesle kürsüden haykırır:

-Dinleyin bizi iki köyün delileri, biz olmasaydık sizin hâliniz nice olurdu? Siz de, hiç akıl yok mu? Akıllar dağıtılırken, siz neyin peşindeydiniz? Çoluk çocuk, kadın erkek ne toplaştınız buraya? Düğün değil bayram değil, şimdi iş güç zamanı hadi dağılın işinize! Herkes işine gücüne baksın!

Kalkmış burada, Şeytanı kötüleyerek nutuk atıyorsunuz. İçinizde öyle şeytanlar var ki, o dediğiniz şeytana ters çarık giydirirler. İçinizdeki o şeytanlardan birisi beni dövdü. O şeytan, suratıma öyle bir şamar attı ki, onun attığı tokat nedeniyle yüzümden ateş çıktı. O ateş, yüzümden mi yoksa gözümden mi çıktı bilemiyorum. Aklıma geldikçe o şamarın yeri hâlâ acıyor. Bana tokat atan o şeytanı, bu üç arkadaşıma söyleseydim. Onun evini, damını bunlar bir gecede yakarlardı. Ben, onun gibi şeytan mıyım? Ben, insanım insan! Bir insan, hiç başkasının evinin ve yüreğinin yanmasını ister mi?

Haksızlığın olmadığı o büyük kantarda elbet bir gün, tartılacağız. Beni döven adam da hiç akıl yok desem yeridir. O tam deli, hem de zır deli. Benim gibi zavallıya hiç tokat vurulur mu? Zavallıya tokat atan, bir gün kudretin tokadını yiyeceğini unutmasın! Ama o gün, büyük kantarda iyilikler ile kötülükler tartıldığında, elbet bana davacı mısın diye sorulacak! Tabi ki davacıyım diyeceğim. O tokat aklıma geldikçe ağlıyorum. Der ve başlar yine ağlamaya Deli Ali. Deli Ümmet ile Deli Yunus, Deli Ali’yi kürsüden indirirler. Bu kez kürsüye Deli Ahmet çıkar ve başlar konuşmaya:

-Ey ahali! O şeytanın Ali’ye attığı tokadı biz duymadık mı, zannediyorsunuz? Duyduk, duyduğumuzdan Ali’nin haberi yok! Ümmet, Yunus ve ben üçümüz aramızda konuştuk ve kararlaştırdık. Sonra vaz geçtik. O şeytanın işini bitirecektik. Ama dedik ki, çoluğu çocuğu var. Onun yüzünden o masumlar mağdur olmasın! İçinde yaşadığımız toplumlar iyi insanlardan oluşuyor. Onun gibi kendini bilmez birkaç delinin yüzünden ortalığı velveleye vermeyelim! Halk arasında paniğe ve tedhişe neden olmayalım. Biz terörist miyiz? Devletimiz teröristlerin, anarşistlerin, eşkıyaların ve zorbaların hakkından mutlak gelecektir. Biz, devletimizin ve halkımızın yanında yer alalım. Ali’ye tokat atan serseriyi de Allah’a havale edelim, dedik! Devam edecek!

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!