Servet, şöhret, şehvet bir yana ve sağlık bir tarafa... Sağlıktan daha değerli ne olabilir? Sağlıklı yaşamak isteyen hem kendisine ve hem de başkalarına karşı merhametli olmak zorunda… Kendisine merhameti olmayan kime merhamet eder? Merhametli ol, maskeni tak! Mesafeni koru! Virüse mani ol! “Covid-19’u” yaşama ve yaşatma da sağlıklı kal! Sağlıklı yaşam sevmek, sevilmek, sevinmek ve sevindirmektir.

 

Bulaşıcı hastalıklardan “Covid-19” denilen illet, bilim çağı olarak adlandırılan bu çağda bütün insanlığın başına dert oldu. Bu marazi durumun sebep ve sonuçlarını doğru irdelemek gerek. “Corona” salgın illetinin ihmale gelir tarafı yok! Virüsün yayılmasına kamusal, toplumsal ya da kişisel tedbir, teşhis ve tedavide akıllı irade icap ediyor. İkincisi, sosyal etkinliklerden bazılarını askıya almak şart… İnsanı, evrenin en değerli ve en saygın varlığı olduğunu unutma! Unutmak hüsran olur. İnsanı sev. Âdem, henüz yaratıldığı zaman Kehf suresi ayet 50’de, Allah: “…Biz, meleklere Âdem’e saygı ile secde edin, emrini verdik. İblis’ten başka hepsi saygı ile eğilmişlerdi.” buyurdu. Şeytan, insanın saygınlığına itibar etmediği için Allah tarafından lanetli damgası ile damgalandı. Kanuni Sultan Süleyman Han’ın sağlıkla ilgili şu veciz sözünü:

 

“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi.

 Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.

 Saltanat dedikleri bir cihan kavgasıdır.

 Olmaya baht-ü saadet dünyada vahdet gibi.” hatırlayalım.

 

Hastalıktan kaçınmamak veya korunmamak tevekkül değildir. Hastalıktan korunup kaçınmak tevekkülün kendisidir. İslam’ın emri önce tedbir ve sonra tevekküldür. Gazali’nin Kimya-yı Saadet’inde: Halife Ömer, Şam’a gidiyordu. Şam’da, taun hastalığının salgın olduğunu haber aldı. Yanında bulunanlardan bazıları: “Allah’ın kaderinden kaçmayalım.” dedikler. O da: “Allah’ın kaderinden yine O’nun kaderine kaçalım da “TAUN” olan o şehre girmeyelim.” dedi. Hz. Ömer, görüşünü almak için hemen Abdurrahman İbni Avf’ı çağırdı ve ona: “Bu konuda sen ne dersin?”  buyurdu. O da: “Hz. Peygamber’den işittim: “Veba olan yere girmeyiniz. Veba olan yerden de başka yere gitmeyiniz.” buyurdu.” dedi. Salgın hastalığın bulunduğu mahaldeki kirli hava herkesin içine yerleşince sağlamlar dahi hasta olur. Sağlamlar hasta olunca, hastalara kimler bakar?  Yaşam koşullarını kimler idame ettirir? Hayatın akışını kimler nasıl düzenler? Bulaşıcı hastalıkların yayılmasında ahmaklar, irfansızlar, izansızlar ve patavatsızlar toplumsal yaşamın çürük elmalarıdır. Bir çürük elmanın tüm kasayı çürüttüğü göz ardı edilemez!

 

Sağlıkla ilgili hususlarda tıp ehline kulak vermeli. Tıbbi gereksinimden yararlanmak aklıselimlerin hüneridir. Biliniz ki, hastalıklara karşı ilaçlar türlü türlüdür. Birinci tür ilaçların faydası ve etkisi kesindir. Aksini inkâr mümkün mü? Temiz havanın hayat verdiği, ekmeğin açlığı ve suyun susuzluğu giderdiği gibi...  Tesiri kesin olan ilaçları kullanmamak tevekkül değil ahmaklık, izansızlık, irfansızlık ve patavatsızlıktır. Bu tür ilaçları kullanmamanın hükmü de dinen haramdır. Tedbirli olmak ve tedavide diğer ilaçlardan faydalanmak maddi ve manevi boyutludur. Bunların faydaları kesin olmamakla birlikte yararlarının olduğu kuvvetle muhtemeldir. Kan aldırmak, müshil olmak ve soğuk algınlığına karşı ateş düşürücüler kullanmak vb.  

 

İslam Peygamber: “Ey Allah’ın kulları! İlaç kullanın! Ölüm hariç her hastalığın ilacı vardır.” buyurdu. Hz. Musa, hastalanmıştı. Kendisine, ilaç kullanmasını söylediklerinde: “İstemem! Allah, şifasını verir.” demişti. Hastalığı arttı ve uzun sürdü. Kendisine: “Hastalığına karşı şu ilacın etkisi meşhur… Bu ilacı kullan.” dediler. O da: “Hayır, ilaç kullanmam!” deyince Allah’tan vahiy geldi. Gelen vahiyde: “Sen, tevekkül edeceğim derken benim kuralımı değiştirmek mi istiyorsun? İlaçlara şifayı veren kim, buyurdu.   

Peygamberlerden birisi zayıflıktan şikâyet etmişti. Kendisine gelen vahiyde: “Et ye. Süt iç!” buyruldu. Sonuç itibariyle, bütün bu kıssaların misallerinden anlaşılan şudur: Hastalıklara karşı ilaçların şifası birer sebeptir. Hekime muayene olmalı. Teşhise göre ilaç kullanmalı. Hekime gitmemek ve ilaç kullanmamak gaflettir. Doğrusu, ehil doktora güvenmeli ve şifayı Allah’tan ümit etmeli. Hz. Musa: “Ya Rab! Hastalığı veren ve iyi eden kimdir?” diye, sordu. Allah: “Her ikisi de bendendir.” buyurdu.  

 

Sıkıntılı günlerde toplum bütün katmanlarıyla daha çok “empati” yapmalı. Merhamet yine merhamet! Hasta, şifa için Allah’tan merhamet diler. Allah da, kullarının birbirlerinden zarar görmemesi için merhamet ve adaleti emrediyor.  Allah’ın 99 isminden biri de: “Er-Rahman” dır. Allah’ın bu sıfatının anlamı dünya da bütün mahlûkata merhamet eden ve şefkat gösterendir. İnsana merhamet gösteren insandan da merhametli olmasını isteyen mutlak kudret sahibi merhametin kıymeti için Enbiya suresinin 83 ve 84’üncü ayetlerinde: “Eyüp’ü hatırla! Hani o Rabbine: “Şüphesiz ben, derde uğradım. Sen ise merhametlilerin en merhametlisisin” diye niyaz etmişti…  Biz de, onun duasını kabul edip kendisinden dert namına ne varsa gidermiştik… İbret olarak sağlığını, ailesini ve servetini yeniden misliyle vermiştik.” buyuruyor.

 

Eyüp kıssasıyla alâkalı Kur’an tefsirlerinden özetle: “İnsanlığın evveli ve ahiri düşmanı olan şeytan, Eyüp’ü Allah katında değersiz düşürmeye çalışıyordu. Eyüp ise, Allah’ın kendisini tabi tuttuğu sınavları başarıyla geçiyordu. Şeytan, insanın değerine değer katmasına tahammül edemeyip Allah’a yalvardı.  Allah’tan Eyüp’ü sağlığı ile imtihan etmesini istedi. Allah, şeytanın bu isteğine karşılık Hz. Eyüp’ü sağlığı ile denedi. Eyüp, hastalandı. Dert üstüne dertlere duçar oldu. Hastalığından kaynaklı yaralarından akan cerahatlerden toplum Hz. Eyüp’ü dışladı. Onu terk etmeyen sadece hanımı kalmıştı.

 

Servetinin hesabı yapılamayacak derecede zengin olan Eyüp Peygamber sınav gereği yoksul düştü. Hanımı, başkasından ekmek isteyecek kadar yoksullaştı. Ekmek istediği kişi, saçlarını kesip kendisine vermesi karşılığında ona bir ekmek verdi.  Şeytani akıl, bu durumu toplumsal iffet fitnesine dönüştürdü. Kocaya ihanet iftirası Hz. Eyüp’ün zülfü yârine dokundu.  Hz. Eyüp, hanımına: “Bu hastalıktan kurtulursam sana yüz sopa vuracağım.” dedi. Doksan dokuz esmasından birisi de “Şafi” olan Allah’ın kendisine şifa ikramı ile Hz. Eyüp iyileşti. Merhametliler merhametlisi Allah, Eyüp’e sözünü yerine getirmesi için hanımına bir sopayla vurmak isteğini hatırlattı ve yüz buğday sapını bir araya getirerek vurduğunda sözünün yerine geleceğini, buyurdu. Bu buyrukla merhametli davranışa dikkat çekti. Unutma ki, merhamet gösteren merhamet görür.

 

Akıllı insan: “Covid-19’u” yaşamamak ve yaşatmamak için kendisine de, başkalarına da merhametlidir. Müslümana yakışan merhametli duruştur. Bana bir şey olmaz deme! Daim tedbirli ol! Allah, hepimizi her türlü illet ve musibetten korusun! Koru ve korun. Yaşama sorun! İnsan, başkalarına sorun olmaz. Sorun çıkarıp insanların başını derde sokmaz. İnsan, insanın zehri değil ilacıdır. İnsan, dert üretmez. Dert körler.

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!