Devam eden hikâyede: O an, Cebrail’den uyarı alan Hz. İbrahim, Cebrail’e cevabında diyor:

-Ey bir melek olan Cibril, hiçbir zaman hâlimden Allah’a şikâyetçi olmadım ki bu durumdan mı şikâyetçi olayım? O, beni de, beni ateşe atanları da görüyor.  Benim, Allah’a olan imanım tamdır. O’nun güç ve kudreti her şeyin üstündedir, deyince; göz açıp kapayıncaya kadar ki geçen zaman da yanan ateşin manzarası değişiyor. Ateş yığını gül bahçesine dönüşüyor.

Hz. İbrahim’i yakmak için yakılan ateş, Allah’ın dilemesiyle bir anda gül bahçesine dönüveriyor. Ateş sönüyor. Ateşin yerinde güller açıyor. Allah, Kur’an’ın Tekfir suresi ayet 29’da “Alemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe, siz hiçbir şey yapamazsınız!” buyuruyor.

İnsan, Allah’ın kuralları karşısında boyun büker. Boyun büküp susacaksa Hz. İbrahim gibi susmalı. Kendisinin de, Hz. İbrahim olmayacağını unutmamalı.  Unutursa, Allah’ın kuralını unutmuş olur. Sonra da, ateşte çıra gibi yanar! Yangın alanının bir anda gül bahçesine dönüşmesi, Hz. İbrahim’in geleceğin peygamberi olduğuna Allah’ın bir işaretidir. Allah’ın mazlumu koruduğunun göstergesidir. Kim bilir, Hz. İbrahim ateşe atılacağı zaman kimlerin gönülleri nasıl burkuldu? Kimler, nasıl üzüldü? Nemrut’un bir insanı diri diri yakmasındaki zulümden o insanı kurtarmak isteyip de korkudan sessiz kalanlara ne demli? Bu sorunun cevabını akıl sahiplerine bırakmak daha yerinde olur.

Kim bilir, yerler ve gökler geleceğin peygamberi olacak bir çocuğun ateşte yanacağı anı istemeyerek nasıl beklediler? Belki de, yeryüzü kahrından patlayacak hâle geldi. Gökler kaygısından çökecek vaziyet aldı. Yerler de patlasa, gökler de çatlasa olanlar ancak Allah’ın buyruğu ile olur.

Kim bilir? Belki de yerler ve gökler ile diğer varlıklar ateşin güle dönüşeceği zamanı nasıl hasretle beklediler.  Ateş de yansa, gül de açsa hepsi de Allah’ın kudretiyledir. Yanıp kül olması için ateşe atılan bir insanın, ateşin gül bahçesine dönüşmesiyle güller arasından çıkıp gelmesi ancak Allah’ın dilemesiyle olur. Ateşin yakıp yakmaması da,  yerler de, gökler de ve ikisi arasında olanların her biri de ancak Allah’ın izniyle olur. Allah’ın yakma dediği ateş, neyi yakabilir ki? Yak dediği ateşi de kim durdura bilir ki? Bir şeyin olmasını isteyen Allah, iterse zamanı durdurur. İsterse mekânı uçurur. Allah’a hiç ama hiç kimse itiraz edemez! Etse de, ne olur? Bundaki sırrı ancak arif olanlar anlayabilirler.

Bak, kuzum!   Allah, Kur’an’ın İsra suresi 37 ve 39’uncu ayetlerinde “Yeryüzünde azametle yürüme; çünkü sen ne yeri delebilirsin, ne de boyunca dağlara yetişebilirsin! …İşte bunlar Rabbinin sana vahyettiği hikmetlerdendir. Sakın Allah ile beraber başka bir ilâh uydurma ki sonra Allah katında kınanmış ve ilahi rahmetten kovulmuş bir halde cehenneme atılırsın!” buyuruyor.

Allah, kendisine hiç ortak kabul eder mi? Allah kendisine, ortak olmaya kalkışan Nemrut denilen gafili bir sinekle helak ediverdi. Bir sineğin şerrinden kendisini koruyamayan adamdan ilah mı olur? Allah, kendisine ortak olamaya kalkışanı bir sineğe dahi perişan ettiriverir. Hz. İbrahim gibi yüce Allah’ın güç ve kudreti karşısında boyun eğip teslim olanların içerisine atıldıkları alanı gül bahçesine çeviriverir.

Mesele, yeri geldiğinde Hz. İbrahim gibi susmasını bilmektir. İşin aslı, Nemrut gibi haddi aşarak kükremek değildir. Haddi aşıp kendisine karşı kükreyenleri Allah, bir sineğe de olsa ezdiriverir. Sonra, insan şikâyet için hiçbir merci de bulamaz! O nedenle, insan akıllı olmak zorundadır. Muhtar Coşkun dedi:

-Kezban Nine, bu anlattıkların karşısında çok duygulandım. Sanki yüreğim elekte elenir gibi oldu. Tüylerim diken diken oldu. İnsan, bir başkasını ateşte yakacak kadar nasıl da zalim olabilir?

Kezban Nine, dedi:

-Diğer yandan devletin gücüne gelince, devletin gücüne karşı da durulmaz. Devlet gücü, adamı ezer geçer. Bir devletin gücü, kanunları ile milletinin milli iradesidir.

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!