Yazar-çizerlerinin görevi toplumun istek, arzu ve beklentilerine cevap bulmaktır. Çizgileri ve yazıları anlaşılır vaziyette doğru sunmaktır. Toplumu bilgi kirliliğinden arındırmaktır. Toplumun ihtiyaçlarına doğru ve anlaşılır cevaplar vermektir.

Toplumsal sorunları toplumun güncel diliyle dile getirmeli. Sosyal yaşamda cari dili kullanmak önemli… İnsanlar, anlamını bilmedikleri kelimelerden gocunurlar. Maksadı, anlamak zorlaşır. Ne yazık ki, toplum ağdalı ya da antikalaşmış dili anlamakta zorlanıyor. Bu zorlanmadan dolayı insanların okuma azmi kırılıyor. Benzeri nedenler dikkate alındığında toplumun ortak diliyle mevzuları masaya yatırmak yararlı… Bu gerekçeler, okurların ortak duygularıdır. Yazarlar, okurların sesine ve beklentisine kulak asmalı. Bu fikirlerin fikir babası okurlardır.  

Elbet bir toplum diline, dinine, özüne, tarihine, kültürüne ve değerlerine sahip çıkmalı. Çıkmaya da mecburdur.

Esas konumuza dönelim. Müslüman, ibadetteki kaliteyi 32 farz ile inşa eder. Otuz iki farzı bilmeyenin namaz, oruç, zekât ve hac gibi ibadetlerini İslam esaslarınca inşası mümkün değildir.

Farzları farz bilmeyenin, vacipleri vacip bilmeyenin, sünnetleri sünnet bilmeyenin durumu neye benzer? Bu mevzuyu şu misalle açıklayalım. Bir bina yapılırken marangozun pencereye kapı, kapıya pencere takması gibidir.

Abdest ve gusülde özür sahibi: Abdesti bozan hâllerin kişi üzerinde bir namaz vakti kesintisiz devam etmesi özür hâlidir. Örneğin, idrarın devamlı akması… Bir yaradan, ağızdan, burundan, makattan ya da tenasül uzvundan kan veya cerahat gelmesi... Tenasül uzvu demek, insan neslinin yetişmesine sebep organ demektir.

Bir hastalıktan dolayı kulak, göz ve memeden gelen akıntı...  İstihaza kanı da özürlülük hâlidir. İztihaza kanı, hanımlardan ayhâli dışında gelen kandır.

Özür sahibi, hemen namaz vaktinin evvelinde abdest alır. Namazını beklemeksizin kılar. Namaz vakti çıktığında özür sahibinin abdesti bozulur.

Gusül abdesti gereken kişi, en geç içinde bulunduğu namaz vakti çıkmadan gusül abdestini almak durumundadır. Bir hadis-i şerifte Peygamberimiz: “Kirlenince çabuk gusül abdesti alın. Cünüp gezen kimseden kirâmen kâtibin melekleri incinir.

Kiramen kâtibin melekleri kişinin sağ ve sol omuzundaki yazıcı kâtip meleklerdir. O melekler her kişinin omuzlarında olur. Birisi sağ omuz da, diğeri ise sol omuzda bulunur. Bu meleklerin vazifesi omzunda bulunduğu kişinin bütün iyi ve kötü düşünce, eylem ve söylemlerini kayıt ederler. Bu kayıtlarını kişinin amel defteri denilen deftere kayıt ederler. O meleklerin tuttuğu kayıtları Allah’tan gayri kimse silemez. O kayıtlarda hiçbir hata, silinti, kazıntı vesaire olmaz. Hiçbir hilede yoktur. O kayıtlara torpil ve iltimas işlemez. Kişinin işi ne ise, hâli nasılsa öyle kayıt olur.

Abdestin dört farzı vardır: Abdestin dört farzına abdestin rükûnları denir. Abdestin dört rüknünden birisi olmazsa abdest olmaz. Abdestin rükünleri diğer bir ifade ile abdestin ana esaslarıdır. Rükünler, behemehâl yapılması gerekli şartlardır. Namaz bahsinde rükünlerin ne anlam taşıdığının üzerinde duracağım. Kapsamlı izahatı yapacağım. 

Kullanılması zorunlu bazı terimleri esas mevzuları geldikçe açıklayacağım. Amacım dini meseleleri anlaşılır kelimelerle aydınlatmak. Dini hükümleri değiştirmek kimin haddine? Tartışmak hele hiç değildir. Allah ve peygamberinin koyduğu hükümlere aykırı hüküm çıkarmak kimin nesine?

Abdestin Arapçası “vudû” dur. Terim olarak ise bazı organları mesh etmek ve yıkamak anlamındadır. Sözlükte ise abdest, temizlik ve güzellik anlamına gelir.

Abdestin esaslarından birincisi, yüzü yıkamaktır. Yüzden kasıt, yüzün uzun alanı ile alın başlangıcından çene çukurunun altına kadar olan bölgedir. Genişlik alanı ise; iki kulak yumuşağı arasındaki mesafedir. Yüz yukarıdan aşağıya yıkanır.

Abdestin ikinci şartı: Dirsekler ile beraber kolları yıkamaktır.

Üçüncüsü,  ayakları topuklarla beraber yıkamaktır. Maalesef günümüzde pek çok kişi topuk ile ökçeyi karıştırmakta. Topuktan maksat, ayak bileğindeki iki yana çıkıntılı olan kemikli bölgedir.

Dördüncüsü, başın dörtte birlik bölümünü mesh etmektir. Bıyık, kaş, sakal ve saçların altını yıkamak şart değildir. Üstüne mesh etmek kifayet eder. Seyreklik durumuna göre değişir. Deri görünüyorsa suyun teması gerekir. Deri görünmüyorsa sıklık addedilir.

            Abdestin bu dört rüknünün farz oluşuna delil; Allah, Kur’an’ın Maide suresi 6’ıncı ayetinde: “Ey iman edenler, namaz kılmak istediğiniz zaman yüzünüzü, dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayınız. Başınızın bir kısmını mesh ediniz. Ayaklarınızı topuklarınızla beraber yıkayınız.” buyuruyor.

Kolları parmaklardan yukarıya yıkamak sünnettir. Yukarıdan aşağı yıkamak da caizdir. Kolar yıkandıktan sonra yeni bir su almadan başı mesh etmek doğru değildir. Çünkü o su, kullanılmış sudur. Temizleyicilik hükmü kalkmıştır. Abdeste kullanılan su temiz su olsa da, temizleyici vasfını yitirmiştir. Başın meshi için yeni bir su kullanılması gerekir.

            Abdestin gereğine sebepler vardır. Bazı ibadetler, abdestsiz ifa edilemez. Helâl değildir. Yapılan ibadet geçerli olmaz. Sevap kazandırmaz. Abdestsiz Kur’an okunmaz, namaz kılınmaz ve Kâbe tavaf edilmez.

Abdestin uhrevi faydaları olduğu gibi dünyevi yararları da pek çoktur. Abdestte amaç Allah’ın rızasına ermek ve sevap kazanmaktır. Abdestli tutum, hem dünyevi hem de uhrevi istifadeye sebeptir.

            Hz. Peygamber Efendimiz hadis-i şeriflerinde: “Benim ümmetim kıyamet gününde abdest azaları, abdest nurunun parlaklığı ile geleceklerdir. Bu parlaklığı uzatmak isteyen elinden geldikçe uzatsın… Ashap:

-Ya Resulallah! Biz, sizin kardeşleriniz değil miyiz, dediler. Hz. Peygamber:

-Siz, benim ashabımsınız. Kardeşlerimiz ise henüz gelmemiş olanlardır, buyurdu. Ashap:

            -Ey Allah’ın Resulü, henüz o gelmemiş olan kardeşlerimizi nasıl tanıyacaksınız, dediler. Hz. Resul:

            -Kıyamet günü kardeşlerimiz yüz, el ve ayakları abdest nuru ile parlak olarak geleceklerdir. Ben, onlardan önce havz-ı kevser başına gidip onları, orada bekleyeceğim, buyurmuştur.

Amentüye inanmış insan, elbet bu şerefe kavuşacaktır.   

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!