Hikâyenin devamında Kazım Ağa, sözlerini şöyle sürdürdü:

-Gördüğün gibi az önce öfkemiz kabarmıştı. Öfkeyle, birbirimize düşmanca saldırıyorduk. Bir gurk tavuktan ötürü birbirimizi öldürecek hâle gelmiştik. Görüyorsunuz ki, öfkemiz yatışınca ne de güzel uzlaşıyoruz. Komşuluk ilişkilerini daha derli toplu değerlendiriyoruz. Öfkeler yatışıp kaprisiler kırılınca komşu hukukunu önemsiyoruz. İnsanın öfke anında söylediği sözden ve takındığı tavırdan sonra yüzü kızarabilir. Mahcubiyeti doğabilir. O nedenle, öfkeye hâkimiyet gerekir. Barış ve huzur ortamında yaşamak için öfkeyi yenmek lazım.

Gurk tavuk, civcivleri büyütünceye kadar biz de kalsın. Çünkü tavuk bizim avluya alışkın. Sizin avluyu yabancılar. Tavuk, yabancı yerde durmaz. Sadece civcivlerin yemini siz sağlayın. Komşu hatırı için civcivlerin bakımlarını da biz üstlenelim.

Gül Ali dedi:

-Kazım Ağa, hak deyince akarsular durur, derler. Dünya adaletle ayakta durur, derler. Adalet ne ise aramızda onu sağlayalım. Tavuk da olsa, civciv de olsa hak haktır.

Kazım Ağa, yeri gelmişken bir hikâye anlatayım der ve anlatır:

-Bir kişiye dünya geniş, iki kişiye dünya dardır, diyen Cihan Padişahı Kanuni Sultan Süleyman Han, kendi adına bir cami yaptırmak isteyince Mimar Sinan’ı çağırtır ve kendisine emir buyurur:

-Bak, Koca Usta! Ben, bu arazi üzerine kendi adıma bir cami yaptıracağım. O camiyi de sen, nasıl gerekiyorsa öyle yapacaksın.

Mimar Sinan, arazinin cami yapımına uygunluğunu inceler ve cami inşaatının yapımına başlamadan önce arazideki ağaçların kesilmesini işçilerine emreder.

İşçiler, tam ağaçları kesecekleri sırada ağaçların karıncalarla kaplı olduğunu görürler. İşçiler, ağaçları kesmeden önce durumu Mimar Sinan’a bildirirler. Mimar Sinan da, vaziyeti padişaha arz eder ve der:

-Ey cihanşümul şefkatli padişahım! Cami inşa edeceğimiz mekândaki ağaçları sarmış karınca, hak isterler mi kırılınca!

Kanuni Sultan Süleyman Han, ferman buyurur:

-Konu hassastır. Derhal Şeyhülislam Ebussuud Kadı Efendiye sorula! Ona göre işlem yapıla!

Kanuni, Şeyhülislam Ebussuud Efendiye bir mektup yazar ve mektubunda:

-Kesilen ağaçlardaki karıncalar kırılınca, ne der Süleyman hakkın huzuruna varınca?

Şeyhülislam Ebussuud Efendi, cevabında:

-Hak sahibi her karınca, ister senden hakkını hakkınca! Bu nedenle, karıncaların ağaçlardan çekileceği sonbaharı beklemek zorundasın. Padişah da olsan, neticede sen de bir kul konumundasın!

Sonbahar mevsimi gelip karıncalar, ağaçlardan kara toprağın derinliklerine çekilince o ağaçlar ancak o zaman kesilebilir. Yapımı istenen cami de o zaman yapılabilir.

Hak ve hakkaniyet budur. Padişah da olsa, Allah, hiç kimseye karıncanın hakkını bile çiğneyip geçme yetkisi vermez. Güçlüye güçsüzü ezme hakkını vermez.

Kazım Ağa dedi:

-Bak Ali, senin istediğin gibi hak yerine gelsin. İşler bitsin. Civcivler büyüsün. Kış gelsin. Hanımlar ya bizim evde ya da sizin evde bir araya gelsinler.

Civcivlerin ikisi kesilsin. Yufkalar yapılsın! Armut ezmesi kaynatılıp suyu çıkarılsın!  Piliçlerin suyu ile bulgur pilavı hazırlansın! İki aile arasında bir ziyafet çekilsin. Çoluk çocuk hep birlikte yensin! Yeniden aramızda kaynaşalım. Dostluğa devam edelim! Devamı var!

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!