Kudüs, amentü inancı gereği geçmişten günümüze mukaddes şehirlerden biridir. Kudüs’ün kutsiyeti peygamberler diyarı olması ve Mescid-i  Aksa’dan dolayıdır. Mescid-i Aksa’yı diğer bir ismiyle Beyt-i Makdis’i ilk inşa eden Süleyman Peygamberdir.

Beyt-i Makdis’in öneminden ötürü pek çok peygamber bu beldede yaşamıştır. Mescid-i Aksa, Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebi adlarıyla anılan bu mescitler, yapılan duaların reddedilmediği mukaddes mekanlardandır. Mescid-i Aksa’nın bulunduğu Kudüs’ün işgaline kalkışmak içerisinde Mescidi Haram’da denilen Kabe’nin bulunduğu Mekke şehri ile Mescid-i Nebevi’nin bulunduğu Medine şehrinin işgaline kalkışmaktan farkı ne olabilir?

Bugün Kudüs’ü işgale kalkışanların yarın Mekke, Medine, İstanbul ve Ankara’yı işgale kalkışmasından kim emin olabilir?

            Siyonistler ve Haçlılar ne zaman Mescid-i Aksa’yı işgale kalkışsalar aklıma tarihi “Fil Vakıası” gelir. Ünlü Yemen kralı Hristiyan Ebrehe, Kâbe’yi yıkmak için bütün ordusu ve filleri ile saldırıya geçer. Saldırı sırasında Yemen’den Mekke yakınlarına kadar önlerine ne çıkmışsa ezip geçerler. Ganimet malı olarak ne bulmuşlarsa ele geçirirler. Geçtikleri bütün mekânları talan edip harabeye çevirirler. Zalim Ebrehe’nin bu saldırısı o dönemde zulmün dünya alemine tam bir güç gösterisi idi.

            Fil Vakası, Peygamber Efendimizin doğdu yılda meydana gelmiştir. Ebrehe, ordusuyla Mekke yakınına geldiğinde Peygamber Efendimizin dedesi Abdülmütallip’in develerini de gasp eder. Ebrehe’nin bu gücünü görenler ona karşı hiçbir müdahalede bulunmaya cesaret edemezler. Ebrehe, Mekke eşrafından olan Abdülmütalip’e ve Mekke halkına haber gönderir ve der:

            -Kendilerine güveniyorlarsa gelip develerini kurtarsınlar! Sıkıyorsa, Kabe’yi yıkmama engel olsunlar!

            Kabe’yi Muazzama, tarihin bütün dönemlerinde olduğu gibi o dönemde bütün dikkatleri üzerine çeker. Akın akın ziyaretler gerçekleşir. Çevre halkların ilgisi Kabe’ye yoğunlaşır. Ebrehe, Kabe’ye gösterilen bu ilgi ve itibara tahammül edemez. Ebrehe, Kabe’ye mukabil Yemen’de görkemli bir kilise yaptırır. Bu kilise, itibar ve ilgi görmeyince Kabe’yi yıkmaya karar verir. Bu kararı doğrultusunda Kabe’yi yıkmak için ordusuyla harekete geçer. Mekke’nin ileri gelenlerinden Peygamber Efendimizin dedesi, develerini Ebrehe’den kurtarmak için Ebrehe’ye varır ve ondan develerini geri ister. Ebrehe der:

            -Develerini kurtarmak istiyorsun da, niçin Kâbe’nin yıkılmasına engel olmuyorsun? Deyince Ebrehe, Peygamberimizin dedesi Abdülmütalip de ona dedi:

            -Ben, develerimin sahibiyim. Ben, kendi mülkiyetimde olan mal varlığımı korumak zorundayım. Kâbe’nin sahibi ben değilim. Onun sahibi, senin şerrinden onu korur. O isterse sen, o Kâbe’yi değil yıkmak oraya hiçbir zarar veremezsin!  Der ve ayrılır.

O esnada, deniz istikametinden semada bulutlar şeklinde dalga dalga Ebabil kuşları gelmektedir. Ebabil kuşlarının oluşturduğu manzarayı görenler hayrete düşerler.

O sırada da, Ebrehe inadım inat diyerek filleri Kâbe’ye doğru sürmeye kalkıştıkça filler oldukları yerden ileriye bir adım atmazlar. Filler, Kâbe’nin bulunduğu istikamet haricinde ne tarafa sürülürse dörtnal hızla koşarlar. Kâbe’ye doğru çevirdiklerinde filler, oldukları yerde çakılıp kalırlar.

Akın akın gelen o Ebabil kuşlarının havadan attıkları taşlar,   Ebrehe, ordusu ve fillerinden kime isabet etmişse mermi gibi onu delik deşik etmiştir. Ebrehe ve ordusu, böylece cezasını çekmiştir.

Önemli olan Müslümanların, Allah’ın himayesine karşı basiretli ve ferasetli olsunlar. Yeter ki Müslümanlar akıllı olup Allah’ın emanetlerini temsile layık olsunlar! Birlik ve beraberlik içerisinde olsunlar!

            Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!