Yarbasan’ın eski Muhtarlarından Ali Yılmaz, köyde barışın öncülerinden biridir. Mevcut Muhtar Yüksel’in hanımı Şadiye yengenin dedesidir. Kayınpederi rahmetli Mehmet Yılmaz’ın babasıdır. Köyün aklıma gelen isimlerinden bazılarını belirteyim. Muhtar Ali, Toka Ali, Kuzum Ali, Pırık Ali, rahmetli Cambaz Nurettin’in oğulları Ali Ekber ve Ali Asker gibi meşhur isimler… Yarbasanlılar, yerleşik hayata geçince köyün alt tarafındaki verimli arazilerden satın almışlar. Güneyden kuzeye uzanan vadinin ortasından geçen akarsuyun iki tarafındaki arazi ve çayırlardan satın almışlar. Küllüoğlu’ndan satın almışlar. Küllüoğlu, Karaören Köyünün üç kurucusundan biridir. Küllüoğlu, zamanın ağalarından biridir. Karaören’de hâlâ bu sülaleye “ağalar” derler. Soyadı Kanunu çıktığında Küllüoğlu sülalesine “Güllü” soyadı verilmiş. Küllüoğlu sülalesi Osmanlı Oğuzlarının Kayı boyunun Türkmen soyundan gelmedir. Bunlar, 1700’lü yıllarda yerleşik hayata geçmişler. Küllüoğlu, etrafta namlıdır. İyilikleriyle, bonkörlükleriyle tanınır. 1880’lerde, bir ağustos sonrası köyün arazisini sel basmış. Köyün güneyinde, karın önü denilen yüksekçe sert zeminli bir tepecik vardır. Tepecik, Seydi Suyundan taşan sellere set vazifesi görmüş. Bu nedenle köy içine sel girememiş. Seydi Suyu, Afyonkarahisar ile Eskişehir il hududunun kesiştiği bölgeden çıkar. Güneyden kuzeye, yöre halkının tabiriyle “yukarıdan aşağıya” akar gider. Akarsu ilerledikçe kendini besleyen kolları çoğalır. Kollar çoğaldıkça akarsuyun akarı artar. Seydi Suyu, aktıkça çoğalır. Çoğaldıkça akar. Öyle bir akar ki, arazide ailesini arayan yılan gibi kıvrıla kıvrıla akar. Sonunda kendini Sakarya’nın derin sularına katar. Karadeniz’e doğru yaz kış durmadan akar, gider. Allah, Kuran’da: -“Biz dağları, tepeleri yeryüzünü sular basmasın diye diktik. İnsanlar kolay ulaşım sağlasın diye aralarından gedikler açtık.” Buyuruyor. Bu dağlar ve tepeler arasında açılan vadilerdeki dere yataklarında sular kendi mecrasında akar gider. İnsanoğlundan bazıları, akarsuyun etrafına bereket yağdırdığı gibi çevresine iyilikler saçarak yaşar. Kimisi de azgın sel suları gibi önüne geleni yıkar, söker götürür. Çevresine korku, dehşet ve panik saçar. Öyle bir yaşar ki, yolun sonu geldiğinde yaptıklarının kötülüğünü anlar. Anlarda, iş işten geçer. Geçen geçmiş, olan olmuştur. “Son pişmanlık fayda vermez.” Hayatı, bir kere daha yaşama olanağı kalmaz. İnsanoğlu akarsuyun denizlerde, deryalarda kaybolup gittiği gibi bir gün kara toprağın karnında kaybolur gider. İnsan, yaptığı iyi hallerin huzuruyla kara toprağa girer gider. Kimisi de, yaptıklarının üzüntüsüyle ölür gider. Dönelim Küllüoğlu’nun ağalığına… Ağalık vermekle olur. Ağa, garibi gurabayı gözetendir. Fakiri yoksulu doyurandır. Darda kalanın sıkıntısını giderendir. Her adama “Ağa” demezler. Allah, Kur’an’da: -“Siz, yerdekilere merhamet edin ki göktekiler de size merhamet etsin!” Buyuruyor. Köyün bir kısım arazisini basan sel suları hasadı talan etmiş. Arpa buğday ne varsa alıp götürmüş. Sel sularının üzeri sapsarı sap-saman olmuş. Karaören’de, karın önü denilen yerin tepesinde köyün mezarlığı vardır. Karaörenliler, mezarlık tepesine çıkıp bakmışlar. Bakıp bakıp ağlaşmışlar. Bir yıllık emeklerini sular seller götürmüş. Tam bir felaket hali yaşanmış. Allah’a dua etmekten başka o durumda ellerinden ne gelebilirdi ki? Devam edecek! Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!