Cinayet olayının ertesi günü yatsı ezanı okunurken Küçük Emral, annesi Nazife Gelin’e teslim edilir.  Bir buçuk günlük o ayrılıkta Küçük Emral annesini, annesi Nazife Gelin de yavrusunu çok özlemiştir. Nazife Gelin derdi:

-Emral ile ilk kavuştuğumuzda beni koklaya koklaya bir hâl oldu. Durup durup ağladı. Ağladıktan sonra da gülerdi. Yaşlılar, onun ağlayışının anneden ayrılış acısından olduğunu ve gülüşünün de anneye kavuşmanın sevincinden kaynaklandığını söylerlerdi. Allah, hiçbir anneyi yavrusundan ve hiçbir yavruyu da annesinden ayırmasın! Bir annenin yavrusundan ayrı kalmasının acısı dayanılacak gibi değil! O an, annenin tek tesellisi yavrusunun emin ellerde olduğunu bilmesi oluyor. İnsanın delisi tutuyor. Yavrusunu yitiren bir annenin dramını düşüne biliyor musunuz?

            Muhit, mahpus damına düştüğü zaman geride on biri aylık hâmile karsı kalır. Muhit, tutuklandıktan iki ay sonra sağlıklı bir oğlu olur. Dedesi, o çocuğun adını Cemali koyar. Cemali’nin annesi, Cemali iki ya da üç yaşlarına geldiğinde onu koca evinde bırakarak koca evini terk eder. Cemali’nin Annesi Nazir’e bir gün, kendi annesi ile birlikte koca evindeki yatağı yorganı toplayıp baba ocağına götürür.

            Cemali, yaklaşık dördünde iken amcaoğlu Emral ve komşu çocuğu Emin’le birlikte Eminler’ in avlusunda oynar. Üç çocuk birlikte oynarken Cemali’nin annesi oraya gelir. Annesi, Cemali’yi görünce kaçmaya başlar.  Cemali’de, ağlayarak annesinin arkasından koşar. Cemali, annesini takip eder. Cemali’den kurtulmak isteyen annesi Nazire, oğlu Cemali’yi komşunun samanlığına kapar ve kaçar. Emral ile Emin samanlığın kapısının mandalına erişemediklerinden samanlığın kapısını bir türlü açamazlar. Komşu kadınlar samanlığın kapısını açarla ve samanlıktan çıkartırlar. Emral, Cemali’den yaklaşık bir yaş büyüktür. O günlerde Cemali, üç yaşını geçkindir. Cemali’yi samanlıktan çıkardıktan sonra Emral, onun elinden tutarak kendi evlerine götürür. Emral, kendi annesi Nazife Gelin’e olanları anlatır. Nazife Gelin, o an Cemali’ye dedi:

            -Bundan böyle sen de benim oğlumsun! Ağabeyin Emral’dan ayrılma! O ne yerse, sen de onu yiyeceksin! O ne giyecekse, sen de onu giyeceksin!

Koca evde Döndü Ninen, Mehmet Deden, Sevim ve Şükriye ablalarınla birlikte yatarsınız. Anadolu’da, “Koca Ev” diye, bütün ailenin toplanıp oturup eğleştikleri eve derlerdi. Koca evlerin, başköşesinde ailenin büyüğü olan büyük baba olarak da anılan dede oturur. Giriş kapısının karşı duvarında şömineye benzer ocak olurdu. Ocak o yıllarda aydınlatmak, ısıtmak ve pişirmek amaçlı kullanılırdı. Ocağın her iki tarafına birer post serili olurdu. Post, tüylü erkeç derisinden yapılırdı. Erkeç, erkekliği öldürülmüş keçinin erkeğine derler. Keçilerin erkeği ya damızlık olarak “Teke” lik için bırakılır ya da etlik için “Erkeç” yapılır. Ocağın sağ tarafındaki postun olduğu köşe başköşe olarak kabul edilirdi.

Nazife Gelin, Cemali’ye sözlerinin devamında şöyle der:

            -Abin ne zaman banyo yaparsa, sen de o zaman banyo yapacaksın! Abi’nin çamaşırları ne zaman yıkanırsa senin de çamaşırların o zaman yıkanacak. Zamanı gelince, sen de okula gideceksin! Baban geldiğinde, seni kendisine teslim ederiz. Senin geleceğinle ilgili kararı o zaman o verir. Çünkü o, senin babandır.  Annesinin, Cemali’yi terk edişinden sonra Nazife Gelin, Cemali’ye kendi çocuğu gibi bakar. Cemali’nin babası hapisten gelince, Nazife Gelin Cemali’yi babasına teslim eder.

            Muhit’in hapse yeni düştüğü yıllarda hasımları Muhit’in ailesine karşı sürekli amansız bir şekilde saldırılarda bulunurlar. Özellikle, hasımların kadın ve çocukları Nazife Gelinler’in avlularını taşlayıp cılk yumurta yağmuruna tutarlar. Ormanda hasımlardan kara Kuddusi’nin iki oğlunun üzerlerine at arabası devrilinceye kadar hasımların bu tutumu, sürer. Bu olay, cinayetten üç yıl sonra olur.

Kara Kuddusi’nin iki oğlu bir gün at arabası ile odun getirmek için ormana giderler. Ormanda, arabalarına odun yükleyip köye dönerken arabaları, atları ve kendileri uçuruma yuvarlanırlar. Atlar ile Kara Kuddusi’nin iki oğlu odun yüklü arabanın altında kalır. O gün, Nazife Gelin’in ikinci kocası Muzu’da ormana odun getirmek için gitmiştir. Muzu, ormanda birden bazı sesler işitir. Seslere, kulak verdiğinde insan sesleriyle beygir seslerinin karışık geldiğini duyar. Muzu, gelmekte olan seslere doğru gider.

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!