Mehmet Ağa, gecenin geç saati olmasına rağmen gelini Nazife Gelin ile kendi hanımı kaynana Kara Döndü Nine’yi yeniden almış karşısına ve başlamış konuşmaya:

-Kızım Nazife Gelin, ocağını kendi odununla yakmaya bak! Alev de, duman da kendi odunundan olsun. Ne pişireceksen kendi tenceren ve kendi ocağında pişir. Bak, kızım Nazife Gelin! Biz, senin bu yuvada yavrularının başında kalmanı istiyoruz.

Nazife Gelin, kurbanlık koyun gibi bükmüş boynunu, dinlemiş Mehmet Dede’yi...

Nazife Gelin, dedi:

-Kayın pederimi ve kaynanamı dinledim, dinledim ve dinledim. Dinlemekten başka ne yapabilirdim ki? Allah’a dua ile kayınbabam ve kaynanamın hoşgörüleri benim sığınağım oldu. Kocamın, amcasının hanımı Ayşe Yenge’den birkaç kez dinlemiştim. Onun da ilk kocasından kızın babasının evinde küçük bir kızı kalmış. Onun, o kızının adı da Nazife olduğu için aynı zamanda o kız benim adaşım olurdu. Anadolu kültür anlayışında, aynı adı taşıyan kişiler “Adaş” olurlar.

            Nazife Gelin sözlerinin devamında:

-Ayşe Yenge, ilk kocasından olan kızı Nazife’den zaman zaman söz ederdi. Ayşe Yenge, yine bir sohbetinde ah çekerek dedi:

-Kocamdan ayrıldığımda, kızım Nazife küçüktü. Üç ya da dört yaşlarında idi. Sudan sebepler ve ceviz kabuğunu doldurmayacak bahanelerle ilk kocamla ayrıldık. Daha doğrusu, bizi ayırdılar. Yuvamızı yıktılar. İlk kocam İsmail ile birbirimizi sahiplenemedik. Kocamla aramızdaki irtibatı yeterince sağlayamadık. Kocamla aramda hep iletişim kopukluğu oldu. Aslında birbirimize gereken ilgi ve alâkayı gösteremedik. Belki bir kapris yüzünden ve belki de cehalet yüzünden bir birbirimize olan sevgimizi güzel bir üslupla ifade edemedik.  Bütün kadınlara tavsiye olsun! Şu sorularıma her kadın kendi düşüncesinde cevap bulsun!

Bir kadın, en güzel sözleri kocasına söylemeyip de kime söyleyecek?

Bir kadın, en güzel hizmeti kocasına yapmayıp da kime yapacak?

Bir kadın, en içten dualarını kocasına etmeyip de kime edecek kime edecek?

Bir kadın, kocasının malına sahip olmayacak da kimin malına sahip olacak?

Bir kadın, kocasının şerefini taşımayıp da kimin şerefini taşıyacak?

Bir kadın kocasının şerefini taşımakla bütün kutsal değerlerinin şerefini de taşımış olacaktır. İşte o zaman o kadın içinde yaşadığı ailenin ve toplumun değerlerini de taşıyacaktır. Bu hassasiyetlerde olan kadınlar, araya araya bulunası zor kadınlardır. Böyle kadınlar, eli öpülesi kadınlardır. Cennet annelerin ayağı altındadır denilen kadınlar bu kadınlardır. Siz, bizim bu durumumuza ister cahillik deyin ya da ne derseniz deyin!  Özellikle geride bir de küçük bir yavrunuz yavrularınız kalmışsa; dünya o zaman insana cehennem oluyor. İnsan hiç stresten kurtulamıyor. İnsan sürekli yürek tüpürtüsü ile duruyor. İnsanın devamlı hafakanı kalkık oluyor. İnsan gergin ve stresli oluyor.

            Daha sonra ikinci kocam olan amcan Akif’le evlendim. Onun ilk karısı ölmüştü. Ben de,  kocadan ayrılmış dul bir kadındım. İkimiz evlendik. Ben, Akif ile evlenince kızım Nazife baba evinde kaldı. Akif ile evli olduğum hâlde akşamüzerleri sofrayı kurardım. Tam yemeğe başlayacağım sırada kızım aklıma gelirdi. Boğazımdan lokmalar geçmezdi. Koşarak gidip ilk kocam Efe’nin evinin arka tarafındaki küçük pencereden kızıma bakardım. Şayet kızımı sofraya oturmuş yemek yerken görürsem eve geri gelirdim. Ben de, sofraya oturup yemeğimi yerdim. Diğerleri sofraya oturmuş yemek yerken Nazife’yi de sofrada göremeyince yer yarılırdı. Ben de, o yarılan yerden yerin dibine çöker giderdim. Hıçkırıklara boğulurdum. Bu durum, kızım evlenip koca evine gidinceye kadar devam etti.

Allah var, ikinci kocam Akif Ağa’dan memnundum. Dedim ya, ilk kocam Efe ile aramızda iletişim kopukluğu vardı. İlk kocam İsmail’in lakabına “Efe” derlerdi.

            Nazife Gelin, dedi:

            -Ayşe Yengenin dedikleri aklıma geldikçe, ikinci kez evlenmeyi hiç düşünmek istemezdim. Gel gör ki, kazın ayağı hiç de öyle değil! Ya nasıl? Devam edecek!

            Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!