Nazife Gelin, genç yaşata kocası Ahmet ölünce iki yetim küçük kız çocuğu ile dul kalır. Babası öldüğünde küçük kız Şükriye üç yaşında var ya da yoktur. Nazife Gelin’in büyük kızı Sevim ise babasının vefatında dört veya beşindedir. Nazife Gelin: -Ben bu kapıya gelin geldiğimde en küçük kayınım Ali Osman kucak çocuğu idi. Ali Osman, ailenin altıncı çocuğudur. Ailenin altı çocuğu da erkektir. Kocamın hemen küçük kardeşinin adı Ethem’ idi. Diğer kardeşlerinin sırasıyla adları Hasan, Muzaffer, Muhittin ve Ali Osman idi. Hayat öyküsü acılarla dolu olan fedakâr Nazife Gelin, başa gelen çekilir deyip küçük yaşta yetim kalan iki kızına sahip çıkmanın mücadelesine başlar. Kendi geleceğinden çok iki kızının geleceğini düşünür. Bir Anadolu kadını olan Nazife Gelin, her zaman ailesi uğruna kendisini feda etmekten kaçınmamış. Cefa çekmiş. Acılar yaşamış ama mücadeleden yılmamış bir kadındır. O, Allah’a olan itikadını hiçbir şekilde bozmamış. Her hâlinde Allah’a sığınmış. Allah’a dayanıp güvenmiş. Ne isteyecekse Allah’tan istemiş. Nazife Gelin şöyle derdi: -Kocam ölmeden iki gün önce zaman zaman okuduğu o şiiri yüksek sesle bir kere daha okudu. O şiiri, o okuyuşundan sonra hastalığı iyice ağırlaştı. Okuduğu o şiir de şöyle diyordu: “Ya Rab ne ola hâlim kabre vardığım gece İyi olmazsa amelim kabre vardığım gece *** *** Ya Rabbena yandırma, günahlara bandırma Çerağımı söndürme kabre vardığım gece *** *** Ya Rabbena hayreyle Muhammad’e yar eyle Kabrimizi nur eyle kabre vardığım gece *** *** Ya Rabbena tuş eyle imanı yoldaş eyle Muhammed’e eş eyle kabre vardığım gece *** *** Ya Rabbena şaşırtma yüzüm yere düşürme Zebaniler başıma üşürme kabre vardığım gece *** *** Ya Rabbena eşimden dostumdan yoldaşımdan Aklım alma başımdan kabre vardığım gece *** *** Derviş Yunus’un sözü kan ağlar iki gözü Mahrum eyleme bizi kabre vardığım gece” O’nun, okuduğu bu şiirin Yunus Emre’ye ait olduğunu biliyordum. Hasta yatağının başucunda bir Mushaf’ı, bir İslâm ilmihâli ve bir de Yunus Emre Divanı vardı. Onları değiştirerek okurdu. Bu şiiri, okuduktan sonra Mushaf’ı açtı ve Rahman suresini okudu. Rahman suresini okuduktan sonra bir daha da gözünü açmadı. İki gün sonra da son nefesini verdi. Mushaf, Kur’an-ı Kerimin kitap şekline denir. Ahmet, son nefesini verdiğinde gökyüzü bütün hengâmesiyle üzerime çöktü. Gökler üzerime çöktü. Dünyam yıkıldı. Üzerime çökmekte olan göklerin etkisiyle iki kızımla çatı direği gibi sağa sola savrulmaya başladık. Güneş, bütün varlığıyla yüreğime girmiş gibi içim yandı. Elim ayağıma dolaştı. Dilim damağıma yapıştı. Yutkunmak mı, ağzımdaki tükürük bir taş topağı gibi boğazıma tıkandı. Nefesim kesildi. Dizlerimin bağı çözüldü. Dizlerim tutmaz oldu. Bir adım atmak mı? Koşar adım giden bacaklarım, kımıldamaz oldu. O an, acı dolu sesimi duyanlar yanıma geldi. Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!