Nazife Gelin, 1922 yılında İç Anadolu kırsalındaki bir köyde dünyaya gelir. Trablusgarp, Balkan ve Kurtuluş Savaşının acı ve sıkıntılarını iliklerine kadar yaşamış bir ailenin kızıdır.

Nazife Gelin, mektebe yani okula üç yıl gider. O dönemde köy okulları üç yıllık eğitim ve öğretime tabidir. Daha sonraları ilkokullar beş yıl olarak tedrisata geçirilir.

Nazife Gelin, on altısına gelince kendi köyünden Ağalar sülalesine gelin gider. 1938 yılında Nazife Gelin, henüz askerliğini yapmamış köylüsü Ahmet ile bir düğünle evlendirilir.

Nazi Gelin’in kocası Ahmet, Nazife Gelin’in abilerinden Nazif Abi’sinin arkadaşıdır. Nazife Gelin, gelin gittiği evin aynı zamanda komşu kızıdır.  Ahmet’in ailesi ve Ahmet, küçüklüğünden beri Nazife Kız’ı iyi bildikleri için onu ailelerine gelin olarak almak isterler. Ahmet’in ailesi olan Ağalar sülalesi, Türkmenler sülalesinin kızı Nazife Kız’a dünür olurlar. Nazife Kızın ailesi, hem Ahmet’i ve hem de Ahmet’in ailesini iyi bilir. Ağalar ailesi, Türkmenler ailesinin kızı Nazife’ye dünür olunca Türkmenler ailesi kızları Nazife’yi Ağalar ailesine gelin olarak vermeyi kabul eder.

O dönemler, örf-adet gereği ailenin büyükleri Allah’ın emri ve Hz. Peygamberin kavli deyip kızı anasından babasından isterler. Nazife ile Ahmet bir yıl kadar nişanlı kalırlar.

Kızın yakınları, kızı o aileye vermek istediklerinde nasipse olsun denilerek kahveler içilir. Kahveler içilirken kurulacak yuvanın huzur ve saadet içerisinde yürümesi, yuvanın bereketli, sağlıklı çocukları olması için dua ve dilekte bulunulur. Yakın tarihe kadar, Anadolu kültürü gereği bir kızı bir oğlan istediğinde; isteyen tarafa kız tarafından olumsuz cevap verilinceye kadar bir başkasının o kızı istemesini toplum olumlu karşılamazdı. O aile ya da o ailenin oğlu toplum tarafından “Densizlik etme!” denilerek uyarılırdı. Bir erkek bir kızı istediğinde toplum hakşinas davranarak o işin olumlu sonuçlanması için yardımcı olmaya çalışırdı. Evlenmek isteyen çiftlere köstek değil destek olunurdu.

O günlerde düğün yapmak mı, her babayiğidin harcı değildir. Çeşitli savaşlar sonucu tüm dünya olduğu gibi Anadolu’da yokluklar ve kıtlıklarla boğuşmak zorunda kalmış.

Rusların ünlü yazarlarından Akleksey Tolstoy, “Korku Haftası” adlı hikâye kitabındaki üç hikâyesinden “Mavi Kentler” isimli hikâyesinde Rus tarihinden örneklerle hikâyesini zenginleştirmeye çalışır. O hikâye kitabında, İkinci Dünya savaşından geriye doğru Rusların sosyoekonomik yapılarını dile getirirken Akleksey Tolstoy der:

-Sosyal yapının inşası için ekonominin çelik barikatlarını kırmak gerekir. Aksi hâlde yokluklar ve kıtlıkların esiri olmaktan kurtulmak mümkün değildir. Hayal ideolojileriyle yeni bir hayat kurmak şiir yazmak gibi kolay olmaz.

Savaş sonrası yeni bir hayat kurarken yeni nesiller yetiştirmek gerekir. Yeni nesilleri eğitmek ve öğretmek gerekir. Hayatın acı gerçeklerini öğrensinler ki, yaşamın tadını çıkarsınlar. Çalışmayı ve daima ileriye hamle yapmayı öğrensinler. Bütün bu gelişimlerin başında iktisadi tutumluluk gelir.

Tutumluluğun ne demek olduğunu taşradaki büyükannemde gördüm. Savaş sonrası, yokluğa düşmemek için tutumluluğun öneminden dolayı bir kutu kibritten dört kutu kibrit ürettiğini gördüm. Bir kutu kibritin bütün çöplerini ortalarından dörde bölerek bir kibritten dört kibrit yaptığını gördüm.

Şimdi savaş zamanı değil ki, kibritleri dörde bölelim diye birsiniz? Mesele, barış zamanında hayatı sosyoekonomik dengede yaşayabilmektir. Cimrilik başka, tutumluluk daha başkadır.

İsraf, iktisadi yapıyı tarumar etmektir. İsraf, sosyoekonomik felakettir. İslam inancına göre; israf, haramdır. İsraf, gereksiz harcamadır. Tutumluluk, tasarruflu harcamaktır. Tasarruflu harcamak yerinde ve gerektiği kadar sarf etmektir.

Gün olmuş, Nazife Gelin için düğün kurulur. Erkek Döndü, kızı Nazife’ye beni iyi dinle der:

-Doğup büyüdüğün, eğleşip geliştiğin aileden bir başka aileye nasipse gelin gideceksin! Başının pınar, ayağın göl olmasını istersen; gelini olduğun ailenin varıyla var ve yoklarıyla yok olacaksın! O ailenin adıyla adlanacaksın, huyuyla huylanacaksın, ekmeği ile doyacaksın, suyuyla sulanacaksın! Kocanın yolunda yürüyeceksin! Büyüklerine saygıda, küçüklerine sevgide kusur etme ki, yuvan bereketli ve huzurlu olsun, der.

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!