Emperyalizmin sömürü tutkusu sürdükçe tüm coğrafyada barış ve huzurun sağlanması mümkün değildir. Sömürü tutkusu yaşadıkça insanların eza görmesi ve öldürülmesi kaçınılmaz sondur. Sömürünün olduğu yerde kaoslar, savaşlar, ölümler hep olacaktır.  Sömürü çarkları işledikçe insanlık barış, huzur,  güven, sevgi, hoş gürü ve uzlaşı mevsimine hasretle yaşayacaktır. İnsanlık böyle bir mevsimin özlemini ne kadar çekerse çeksin sömürüye “DUR” demedikçe insani değerleri hayata geçirmesi olası görünmüyor.

 

İnsanlık, can suyunu insani değerlerden almadıkça onur ve itibarını ayağa kaldırması kabil değildir. İnsani değerler adına ideolojik akımların kendilerini aklamak adına başka cenahlara saldırarak varlıklarını öne çıkarmaya çalışmalarına aklıselimler aldanmazlar. Orijinal değerleriyle işleyen akıl, realitenin ışığında hakkaniyet ölçüsünden ayrılmaz. Akıl sahipleri insani değerleri sahiplendikçe sömürü düzenlerinden pek çoğunun geçmişte çöktüğü gibi kalıntıları da yok olmaya mahkûmdur.

 

Birileri özeleştiri yapmadan sanayi devrimini, teknoloji veya bilgi çağını suçlamakta… Aksine birileri de, kutsamakta… Elbet bu hareketlerin insanlığa olan yararları küçümsenemez. Teknolojik gelişim barıştan ziyade savaş için öne çıkarılmakta. Ne hazindir ki sanayi devrimi ile bilgi çağının en önemli doğumları kargaşa, savaş ve ölümler olmuştur. Bu durumu hafife almak telafisi mümkün olmayan sonuçlara götürür. Tarihe, akıl gözüyle bakıldığında bir Musa doğmasın diye doksan bini aşkın çocuk katledildi. Hamile kadınlardan için bu kadın ya beklenen Musa’yı doğurursa korkusuyla dönemin Firavun’u tarafından takibe aldırıldı.  Mutlak irade, Kasas suresi ayet 4’de: “…Musa ile Firavun’un gerçek haberlerinden bir kısmını anlatacağız. Firavun yeryüzünde büyüklük taslamış ve ülkesi halkını sınıflara ayırmıştı. Onlardan bir kısmını eziyor, oğullarını boğazlıyor, kadınlarını ise sağ bırakıyordu. Şüphesiz o bozgunculardandı… Biz, istiyorduk ki yeryüzünde ezilmekte olanlara lütufta bulunalım... Onları kudret sahibi kılalım.” buyurdu. Firavun’un çabası, ülke halkını korkutarak sömürmekti. Bu nedenle bir gün kendisine “dur” diyecek Musa’nın doğumuna mani olmaktı. Ama Musa’nın doğumuna engel olamadı. 

 

Kendisiyle evlenmesi haram olan kadına, ya bu kadın benim olur ya da onu başkasına yar etmem diyecek kadar canileşip kardeş katili olan “Kabil” zihniyetine ne demeli? İnsanlık için vahim manzaralardan Yusuf’un kardeşleri tarafından kuyuya atılması aklın insafına sığacak iş mi? Bu vahşi tipler, emperyalist tohumları saçanlardı. Böyle tipler, kendilerinden başkasına hayat hakkı tanımayan karakterlerdir. Emperyalist gayede varlık, refah ve hüküm kendilerine hastır. Yokluk, sıkıntı ve boyun eğmişlik başkalarına özgüdür. Onlar, sermayeyi kendilerine hizmeti başkalarına yakıştırırlar.

 

Tarihi akışta İngiltere’de materyalist akıllılardan birileri, halk bir gün uyanıp sömürü düzenimize başkaldırırsa hâlimiz nice olur endişesiyle halkı oyalayıcı bira hane zincirleri kurmuşlar. Materyal akıl, düşünüp demiş: “Halk gündüzleri işine gidip çalışın!” bu söze söylenecek “laf” olamaz. Fakat bundan sonrasını irdelemek gerekir. “Halk, işten çıktıktan sonra bizim çarka karşı alternatif bir yapı oluşturmaya fırsat bulamasın. Onları öyle oyalayalım ki, oyalamanın akabinde gidip yatağına yatsınlar. Ertesi sabah işine dönsünler. Bir kısır döngüde boğulsunlar düşüncesiyle birahaneleri meşhur ettiler.

 

Dünyanın suyunu bulandıranlara karşı kutsal kitap Kur’an, insanlığı uyarmakta… Neml suresinin 14’üncü ayetinde Allah: “Kendileri de bunların hak olduklarını kesin olarak bildikleri hâlde, sırf zalimliklerinden ve büyüklük taslamalarından ötürü hakikati inkâr ettiler. Ama bozguncuların sonuna bir bak!” buyuruyor.   Mazlumu mağdur bırakıp bulanık suda balık avlayan sömürgeci güruhlar sürekli bozgunculuk çıkartarak halkları barış ve uzlaşıdan uzak tutmaya çalışırlar. Bir o yakada ve bir başka yakada periyodik aralıklarla kriz çıkartırlar.  Krizler sömürgeci güruhların harmanıdır.  Krizler, masum halklara kurulan tuzaklardır. Emperyalist güçler, sürekli kriz ortamı hortlatırlar.  Çıkar çevreleri büyük vurgunlarını kriz dönemlerinde yaparlar. Nisa suresi 29’uncu ayette Allah: “Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin. Karşılıklı rızaya dayalı ticaret başka! Kendinizi helak etmeyin. Şüphesiz Allah çok merhametlidir.” buyuruyor. Herkes, ikazdan aklı nispetinde gereken dersi çıkarır.  

 

İnsanlığın baş belası “bunalımlara” neşter vurulmadıkça hayat akışının suları durulmayacaktır.  İnsanlığın ilk yitirdiği değer, insanın değeridir.  İnsan, evrenin en değerli varlığıdır. Yaratan, yaratılan ilişkisinde değerler sıralamaya konulduğunda yaratılan değerlerin başında ilk gelen insandır.  Materyalist anlayış, varlıklara akıl gözüyle bakışında yenilik yapmadıkça “insaf ve vicdan” hep prangalı kalacaktır. İnsaf ve vicdana pranga vuran elbette zamanının en büyük zalimidir.  Zalimin vahşet saçan en ağır zulmü, efendileri adına köpeklerinin mazlumlara havlayışlarıdır. İnsanlığın insaf ve vicdanında hakkaniyet ölçüleri can bulmadıkça mazlumlar mağduriyetten kurtulamayacaktır. Zamanın reel değer ölçüleri nasıl ki ay ve güneşse, hakkaniyetin değer ölçüleri de hak sahibine hakkının derhal teslimidir. Çıkar çevrelerine karşı mağdurların, masumların ve mahzunların haklarını korumaktır. Bu güvence adaletin ta kendisidir.

 

İnsanlık Ömer’in adalet anlayışında yol aldıkça aynı merada kurt ile kuzunun yan yana yürüdüklerini elbet görecektir. İnsanlık hakkaniyete duyarlı oldukça Hacı Bektaş Veli’nin ilkesinde olduğu gibi aslan ile ceylanın aynı kucakta barındıklarına tanık olacaktır. Kaoslar, bunalımlar ve sömürüler yok olduğunda kuzu kurttun, ceylan aslanın saldırısından güvende olacaktır. Şeyh Edep-Âli’nin damadı Karamanlı Dursun Fakih’in bacanağı olan Osman Gazi’ye, ümmetin hâliyle halleşmesine ilişkin şu uyarıyı yapar: -Ey oğul! Öyle insanlar göreceksin ki, koyunu yemek için tilki ile plan yapacaklar. Kurtla birlik olup kuzuyu öldürecekler. Çobanla işbirliğine girişip haram demeden yutacaklar. Oturup sürü sahibi ile yas tutacaklar. Sonra da, hiçbir şey olmamış gibi tavır sergileyecekler. Yeni tuzaklar için daim plan hazırlığında olacaklar. Bu tipleri kendinden uzak tut ki, sana da otağına da ateş düşmesin. Kuzu çalarak işe başlayanlar gün olur sürülerle doymazlar. Aman ha dikkat!  Nefislerinde cehennem ateşi taşıyanlardan uzak kal! Sana, sözüm budur, der.

 

Sanmayın ki, peygamberlerin gelişlerine karşı çıkışlar itikatla alâkalıdır. Öyle görüntü verirler ama perdenin arkasındaki asıl amaç iktisadi çıkardır. Hz. İbrahim’in put hanede putları kırmasına asıl karşı çıkışlar put yapıcının çıkarından duyduğu kaygının halkı galeyan yaygarasından başka bir şey değildir. Toplumsal yaşamda bu tür davranışlar her an hortlaya bilir. Önemli olan bu kötü haller yayılmadan bataklığı kurutmaktır. Her insan sömürüye karşı kendi gönül dünyasında hak ve adalet anlayışını inşa etmelidir. Marifet gök kubbede hoş seda bırakabilmek için gönüller inşa edip barış, güven, huzur, sevgi ve uzlaşıyı canlı tutabilmektir. Ortalığı toz dumana katıp “talan” değildir.

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!