Evrendeki ihtişam ve sefalet manzaralarını akıl gözüyle görmek mümkün. İhtişam ve sefalete müsebbip insandır. Evren bütün varlığı ile evvel emirden beri muhteşemdir. Muhteşem varlığın ihtişamını koruyan veya berbat eden insandır.  Sağlıklı akıl, ihtişamın abadı ile meşguldür. Aksinde sefalet peydahlanır. Evren, bütün ihtişamı ile insanın hizmeti için yaratılmış. Yeter ki, insan faydalanmasını bilsin.

 

Hayat, doğumla başlar. Ölümle biter. Hayati yolculuk, ömür bitinceye kadar devam eder. Tekfir suresindeki: “O hâlde, siz nereye gidiyorsunuz?” sorgusuna, insan cevap aramaya mecbur.   İnsan, nereden gelip nereye gittiğini bilmek zorunda... Tersi, felakettir.   Isra suresinde Allah: “De ki: “Rabbim, beni gireceğim yere doğrulukla girdir. Çıkacağım yerden de doğrulukla çıkar…” buyuruyor. Bahar gitti. Yaz bitti. Gelmiştik, güzün ilk gününe… İnsan, ömür denilen gerçeğe endeksli... Ömrün sonu gelince bir daha geri dönmemek üzere can kafesten uçup gidiyor.

 

Can kafesten uçup gitmeden milli, dini ve ailevi değerlerin kıymetini bilmek lazım! Yazık olan insanın boşa geçirdiği günlerdir. Boşa geçen günleri bir daha geri getirmeye hiç kimsenin mecali yoktur. Olmuşla dövünmektense hemen ders çıkarıp geleceğe doğru adımlar atabilmek zararın neresinden dönülürse kârdır, misalidir.  İnsanın doyasıya yaşadığı vakitlerden biri de, akrabalarla birlikte geçirdiği anlardır. Mutlak kudret, kitabı kadimin 4’üncü suresinde: “… Ana, baba, akraba, komşu, arkadaş, yetim, yoksul, yolcu ve hükmünüz altındakilere iyilik yapın. Allah, kibirlenen ve övünenleri sevmez.” buyuruyor. İnsanın sosyal yaşamda paylaşmaktan keyif aldığı bir topluluk da akrabalarıdır. Akrabaların her biri paha biçilemeyen değerlerdir.

 

01 Eylül 2018 Günü Bursa’ya gezimiz, sabah saat 09.00’ da başladı. Gezi için bir otobüs kiraladık. O gün, Bursa’yı yorulasıya gezdik. Tarihsel değerleri gördükçe ecdadı hayırla yâd ettik. İnegöl’e yaklaştıkça coğrafyanın yeşilliği artıyor. Ormandaki çeşitli ağaçlar yeşilin farklı tonlarını yansıtıyor. Bu gezi, Bursa’yı ilk gezim değil. Bursa’yı daha önce pek çok kez gezdim. Bursa’ya, coğrafi konum yanında tarihsel gelişimi nedeniyle ayrı değer biçerim. Sosyoekonomik yapısı itibariyle de önemserim. Ne yazık ki, Bursa halkında toplumsal kaynaşma yerine sosyal yalnızlaşma olduğu görülüyor.

 

Özde ve sözde abartıyı doğru bulmam.  Öz veya sözdeki abartı ya ifrata ya da tefrite sürükler.  Bursa’ya giderken Eskişehir çıkışı “Yunus köy” mevkiinde otobüsün patlayan lastiği değiştirildi. Akabinde yola revan olundu.  Mezitlerde, ıstakozlar gibi sıralanmış karşılıklı arabaların gidiş gelişleri dünyanın dengesini sağlıyorlarmış gibi görüntü veriyorlardı. Arabalardan çıkan sesler, kuş ötüşleri ile böcek bağırtılarını andırıyordu. Yol mu, refüjlü… Gidenin gelene, gelenin gidene diyeceği hiçbir sözü yok! Araba sayısı mı, sormayın! Saymadım ama giden de, gelen de karınca sürüsü gibi. Sanki sayıca yarışıyorlar. Eski bir deyimle “dörtnala” koşu vaziyetindeler. Her birinin çok acelesi varmış gibi gidiyor. Gittikleri yerde burnundan solurcasına çaba sarf ediyorlar.

 

Tarihin derinliklerinden beri yörede sülalemize “Küllüoğlu” derler.  Bu geziye katılanlar Mehmet Dedemizin torunları... Tabi ki, bir de eşlerimiz. Yeri gelmişken Mehmet Dede ile Döndü Ninemizi de kısaca tanıtayım. Rahmetli Dedem! Akıllı, mutedil, nüktedan, ferasetli, öfke ve iradesine hükmeden bir insandı. “İstiklal Madalyası” sahibiydi. Kur’an’a tutkundu. 1969 Yılı Şubat ayında bir yatsı namazı sonrası elinde Kur’an okurken ruhunu ölüm meleği Azrail’in eline vermişti. Döndü Ninemiz! Sert mizaçlı, gözünü budaktan esirgemeyen ve sözünü de dudaktan geri çekmeyen dirayetli bir kişilikti. 1965’in Nisan’ında “can” emanetini Hakka teslim etti.

 

Yaklaşık üç saatte, Bursa Emir Sultan Külliyesine ulaştık.  Orada bizi, Bursa il Müftülüğünce görevlendirilen rehber Sema Nur Hanım karşıladı. Öğle namazını külliyedeki restoreden dolayı Emir Sultan Camii’nin avlusunda eda ettik. Furkan suresinin son ayetinde buyrulan şekliyle Allah’ım bizlere de değer verip dualarımızı kabul etsin! Biz Küllüoğulları’nın bu gezideki amacı sadece Bursa’yı yalın gezi değildi. Aynı zamanda ata mirası akrabalık, kardeşlik, dayanışma, kaynaşma, sevgi, saygı, hoşgörü, hurafe ile batıl anlayıştan arınık örf, adet ve geleneksel duyguları yaşatmak... Bu ideal anlayış yoksunluğu günümüz Türk aile yapısının çektiği en büyük sıkıntılardan biri…

 

Yeşil cami ve türbesinin ziyareti unutulur mu? Orayı ziyaretten unutan Osmanlı İmparatorluğunun asaletini unutmuş, demektir. Yeşil türbedeki çiniler kadar da, ses dizaynı bir sanat harikası. Ses ekosundaki sanatsal değeri izlemek için Rehber Hanım’ın önerisiyle bir aşrı şerif ile bir de sesli dua okudum. Kuzenim Hüdaver,  bu etkinliği internette canlı yayın yapmış. Yeşilden hemen sonra Ulu Camii’ne geçiş yaptık. Geçiş yaptığımızda saatler 15.00’i gösteriyordu. İkindi namazını Ulu Camiinde kılalım, dediler. Öyle de, oldu. O sırada gençler, acıktıklarını bildirdiler. Rehber Hanıma, soruldu: -Yemeklerden Bursa’nın hatırı sayılır meşhur yiyeceği nelerdir? Dedi: -Bursa’ya gelinir de, İskender yenmeden gidilir mi?

 

Tarihi bedestene gittik. İskenderleri sipariş ettik. Tırnak pidesi üstüne serpilmiş yaprak dönere salçalı sos ile tereyağı dökülmüş. Aynı tabakta bir az pirinç pilavı ve garnitür… Garnitürde hafif közlenmiş yeşil bir biber de vardı. İskender servisinden hemen sonra “Kemal Paşa tatlısı” geldi. Bilahare Ulu Camii, Tophanedeki Osmangazi ile Orhangazi Türbeleri gezildi. Bir süre, Tophane’den aşağı kuş bakışı görülebilir zaviyeden Bursa’yı izledik. Akşam vakti, kuzenimiz Hidayet Hoca’nın kızı Rabia’nın evlenme düğününe katıldık. Eskişehir’e dönüş için Bursa merkezden çevre yoluna açıldık. Gecenin saat 02.00’sinde Eskişehir’deki ilk hareketin başladığı mahalle geldik. Bir başka etkinlikte buluşmak üzere vedalaşıp ayrıldık. Gezinin değerlendirmesini okuyucuya bırakıyorum.

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!