Üç gün gecikmeli olsa da “Babalar Günü” hakkında birkaç kelam sarf etmeyi Mevla’m, nasip etti. Babasızlık, ne kadar da zor... Çok büyük kayıp… Niyetim, karamsarlığa itmek değil. Babanın, evlat için değerini ortaya koymaktır. Mutlak, herkesin babası kendine değerlidir. Öyle de olmalıdır. Sözün özü, babalı adam  “atak” olur.  Baba, bir evlat için arkada paha biçilemeyen ne büyük bir değerdir. Bunu anlayana ne mutlu!

 

Değerli dostlar, insanlık tarihinde fiziki babasız olarak dünyaya gelmek üç kişiye nasip olmuş. Birincisi, tüm insanlığın atası Hz. Âdem babamız. İkincisi, bütün insanlığın anası Havva Anamız. Üçüncüsü, Meryem oğlu İsa, bir başka ifade ile Kur’an da adı geçen yirmi dördüncü Peygamber… Bu üç kişiden gayri herkesin fiziki anlamda bir babası vardır. Hiç kimsenin ikinci bir anadan doğmadığı gibi ikinci bir babası da yoktur.

 

Demiştim, herkesin babası kendisine değerlidir, diye. Bu görüş, bir başka babaya saygısızlık demek değildir. Bütün babalar saygındır. Bazı sahbeler: “Ana babaya duayı terk evlâda geçim sıkıntısı verir.” demişler. Hz. Peygamber: “Babana, hayatta iken gidip gelen dostlardan ziyareti kesme. Onları terk edersen nurun söner. Onlara beslediğin sevgi, babana gösterdiğin sevgiye eşittir.” buyurmuştur.  Birisi, Hz. Resul’e geldi: “Anam ve babam öldü. Onların bundan sonra ben de, hakları var mı, dedi. Hz. Resul, cevabında: “Evet, hakları var. Onların bağışlanmasını Allah’tan istemen… Vasiyetlerini yerine getirmen… Onların dostlarına ikramda bulunman… Hayatlarında ziyaretleri sürdürülen kişileri ziyaret etmendir.” buyurdu.

Bazıları: “ Acaba ana babanın ölümünden sonra rızalarını kazanmak mümkün olur mu, dediler. Aklıselimler de: “Üç tür davranışla onların rızalarını kazanmak mümkündür. Birincisi, evlâdın iyilerden olması. Her baba için çocuğunun iyi insanlardan olması en büyük arzusudur. İkincisi, babanın dostlarını ziyaret etmek… Üçüncüsü, çocuğun babası hakkında hayır duada bulunmasıdır.” dediler.

 

Babalar günü gündemdeki yerini alınca günlüğüme baktım. Rahmetli babamın anısına günlüğümden: -Merhum babam, okuryazar değildi ama arifti. Köyde yetişmiş ve yaşamıştı. Rahmetli babamın akranlarından köy çocuğu olanların geneli okuldan mahrum kalmışlar. Bu durum, genel konjonktür kaynaklı idi. İlk uğraşı, çiftçilik ve hayvancılıktı.  Yöresel şartlar gereği daha sonraları Orman İşletmesinden satın aldığı meşe odunlarını at arabasıyla götürüp Afyonkarahisar’da satarak mahrukat ticareti yapardı. Bu işi ekseri, harman işleri haricinde yapardı. Bu işi uzun yıllar yaptı. Yine bir gün, mahrukat satışı sonrası Afyonkarahisar’dan köyümüze dönüşte bir gece vakti ormanlık alanda kadın elbisesi giymiş iki eşkıyanın saldırısına maruz kalmıştı. Babam:  “Bu iki şakinin giysilerinden sadece ayakkabıları erkek ayakkabısı idi.” derdi.

 

O yıllarda lisede okuyordum. Hadise olalı, birkaç gün olmuştu. Köye, gittiğimde önce annemi gördüm. Rahmetli annemin moralsiz olduğu her hâlinden belli oluyordu. Annemin vaziyeti yüreğimin yağını eritiverdi. Anneme, merakla nelerin olup bittiğini sordum. Cevabı, ciğerlerimi köz gibi yaktı. Çok şükür, şartlar babamın lehine gelişmiş. Birincisi Allah’ın yardımı babamın yanında olunca babam “Harami” saldırısından zararsız kurtulmuş. İkincisi, atlarımızın güçlü ve arabamızın sağlam olması… Üçüncüsü,  babacığımın fiziki yapısı kuvvetli idi. Elindeki kamçıyla kendisi karşı koyarken atlarımız da süratle gidiyor. Atlar, şahısları ısırır vaziyet aldıklarından atların gemlerinden tutamamışlar. Bir hayli süren mücadelede şakinin birisinin kolundan at kapıyor. Şaki: “Yandım anam” diyerek bağırınca diğer eşkıya da saldırıya son veriyor. Rahmetli babam: “Mücadelem yaklaşık yarım saat sürdü.” derdi.

 

O gün akşam yemeğinde annemle birlikte babama mahrukat işine son vermesi konusunda ısrarcı olduk. Rahmetli babam: -Ben, okuma yazma bilmeyen bir adamım. Başka ne iş yapabilirim, deyince babama: -Baba, çevre köylerde “aksata”  yapabilirsin. Civar pazarlara çıkabilirsin. Atlarımız güçlü. Sen de, zeki bir insansın.  Hem alır, hem satarsın. Ticaretin karşılıklı olur. Nakitten ziyade değişik mübadele araçları kullanman daha kârlı olur, dediğimde hiçbir şey söylemeden uzun bir süre yüzüme baktı ve: -Olur mu, dedi.

 

Tatillerde, ticari bir firmada çalışırdım.  Babam: -Ne alıp satayım, deyince dedim: -Köylüye yönelik mevsimlik şeyler satarsın. Karşılığında nakit aldığın gibi arpa, buğday vs. meta alırsın.  Böylece veresiye satışlar azalmış olur. Aldığından da, sattığından da kazanırsın dediğimde, dedi: -Bana, akıl mı veriyorsun? Bir evlâdın babasını karşısına almaktan ya da babasına karşı çıkmaktan daha vahim ne olabilir ki, dedim ve sustum.

 

Ertesi günü kahvaltıda babam: -Bana, bugün bakkaldan bir esami defteri ile bir de kalem al, dedi. Akşam yemeğinde söylediklerimi aldın mı, diye sordu. Babama: -Defter ve kalem aldım, dedim. Babam: -O zaman, çevre köylerin her birine esami sayfaları yaz, dedi. İki gün sonra Afyonkarahisar’a gitti. Geldiğinde, ticari meta getirdiğini gördüm.   Rahmetli babam bu “aksata” işini vefatına bir ay kalıncaya kadar yürüttü. Yaklaşık, yirmi yedi yıl… Bu ticaret nedeniyle  “BAĞ-KUR” dan emekli oldu.  Kimden ne aldı ve kime ne verdi ise akşam eve geldiğinde “esami defterine” yazdırırdı. Hafızası çok güçlü idi. İnsanlarla kolay diyalog kurardı.

 

Herkes, babasının kıymetini bilsin. Hassaten sözüm,  babası sağ olanlara… Bilin ki, babalar son yolculuklarına çıktıktan sonra asla bir daha geri dönmüyorlar. Tüm insanlığın “Babalar Gününü” kutluyorum. Hakkın rahmetine kavuşmuş babalara Allah’tan rahmet ve hayatta olan babalara da sağlıklı ömür diliyorum.

 

Bazı gafiller, bir kısım güzel usullere güya din adına şaşkınlıkla karşı çıktıklarını zannederler. Babalar gününe muhalefet eden başta kendi babası adına ne yaptığını sorgulaması gerekir. Babaların değeri adına kimlere ne kadar güzel kelam söyledi? Ya da kaç makale yazdı? Hepsinden öte babasına hangi tür iyiliği yaptığını sorgulaması gerekir. 

 

Babalar gününe ecnebi geleneği olarak karşı çıkan şaşkın ecnebi icadı araba vs. teknolojik makinaları nasıl bir tamahla sahiplendiğine bakıversin. Gafilin, ona veya buna sataşmaktan başka üstün meziyeti varsa kültür, tarım, sanat, ekonomi, teknoloji, barış, huzur, güven, refah ve adalet adına ortaya koysun da doğacak nesli dâhil herkes onu hayırla yâd edip alkışlasın. Maide suresinin 8’inci ayeti ile Enam suresinin 152’inci ayeti yeterince irdelendiğinde doğruyu yapmakla hakikati söylemek Müslüman’ın en asli vazifesi olduğu anlaşılacaktır.

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!