“Dünya tarihinin sayfaları arasında ilelebet kara bir leke olarak kalacak olan İ-kinci bir Girit faciasını görmek istemediğimiz için haykırıyor ve uğraşıyoruz”. 1945

 

                                                                                            Dr. Fazıl KÜÇÜK

 

         Avrupa kıtası kendi yetiştirip gürbüzleştirdiği ırkçı terörle boğuşuyor. Bu saldırılarda eline silah almadan kolaylıkla ulaşılabilecek bıçak kullanılıyor. Hiçbir suçu olmayan insanların tek suçları kendileri gibi düşünmüyor olmalarıdır. İbadetini yapmak üzere dini mekanlara gidenlerin son dönemde hedef seçiliyor olmalarının aykırı düşüncede olmaları şaşırtıcı değildir.

Irkçı saldırıların yoğunlaştığı ülkelerin önde gideninin Almanya olması da rastlantı olmasa gerek. Buna koşut İsveç’de de yakın gelecekte benzer saldırıların yaşanması şaşırtıcı olmayacaktır. Adı geçen her iki ülkede ırkçı partilerin oylarının artması gündemdeki yerini koruyor. Bu arada İngiltere’de yaşanmış olan saldırı ise unutuluyor. Teröristin bıçak veya ateşli silahla eylem yapması arasında farkın olmadığı da unutulmamalıdır.

İsveç’te 2022 yılında yapılacak seçim öncesinde yapılan kamuoyu araştırmaları ırkçı partinin birinci parti olduğunu gösteriyor. Başbakan Olof Palme’nin öldürülmesinin üzerinden 34 yıl geçti. Sosyal Demokrasinin İskandinav ülkelerinde öncü parti olması nedeniyle şimdilerde kendi iç sorunlarıyla boğuşuyor. Buna koşut hükümet edebilmek için sağcı partilerin isteklerine boyun eğmek durumunda kalıyor. Olof Palme’nin 28 Şubat 1986 tarihinde öldürüldüğünü de anımsatıyoruz.

Son olarak Almanya’da yaşanan saldırı ile sağ popülist parti AfD’ye yönelik eleştiriler de ivme kazanıyor. Saldırgan kişi saldırı öncesinde yaptığı açıklamasında “aramızdaki birçok ırk veya kültür tamamen imha edilmeli” diyor. Bu kafa yapısının Avrupa kıtasında artarak devam etmesi AB’nin geleceğini tehdit eder noktaya taşınmaya adaydır. Geride bıraktığımız Paylaşım Savaşlarının temelinde ırkçı bakışların olduğu da unutulmamalıdır.

Fransa ile yapılan ortak askeri tatbikat sonrasında Bay Nikos Anastasiyadis uluslararası toplumun Türkiye karşısında uygun önlemleri alma kararlılığını göstermediğini bunun da çatışma tehlikesini arttırdığını söylüyor. Konuya ilişkin olarak aktif rol üstlenen ülkenin Fransa olduğunu vurguluyor. Yaptıkları ortak tatbikat ile Türkiye’nin bölgede yaptığı sondaj çalışmalarını engelleyeceklerini düşünüyor olmaları tavuğun aç gezmesi ile bire bir örtüşüyor.

Maraş’ın kapalı bölgesinin kullanıma açılması konusunu daha uzun süre konuşup tartışmaya devam edeceğiz gibi görünüyor. Karşımızdaki unsur konuyu uluslararası alanlarda kullanmaya devam ediyor. Biz ise konuyu seçim malzemesi yapmak çabası ile birlikte hamasetle konunun çözülemeyeceğini kaydediyoruz. Seçim çalışmalarının bölgedeki envanter çalışmalarını etkilemeyeceğinin bilinmesi gerekiyor. Bu nedenle kısa sürede sonuçlanmasını bekliyoruz.

Mendil büyüklüğündeki ülkede Maraş’ın kapalı bölümünün açılması sonrasında dönme konusuna %80 oranında Rum “hayır” yanıtını veriyor. Bu nedenle buğday ambarına düşmemek gerekiyor. Konuya ilişkin olarak daha önce yapılan önerileri kabul etmedikleri için %56’sı “evet kabul etmemiz gerekirdi” yanıtını veriyor.

Maraş’ın kapalı bölümü konusunda aramızdaki görüş ayrılıklarını bir yana bırakarak zaman yitirmeden Ulusal Konsey’i kurarak birlikteliği sağlamamız gerekiyor mu ne…

SEVGİ ile kalınız…