Kuzum, hiç kimsenin helâline haram gözle bakma! Bir başkasının lokmasına göz dikme! Çalış, gayret et senin de olur. Allah, çalışana verir. Allah, herkese gayretince verir. Allah, her insana aklını kullanabildiği nispette verir. Şehre git, doğru dürüst bir iş tut. Layık olduğun işe talip ol. İşinde ferasetli ol! Basiretten ayrılma. Dirayeti elden bırakma. İşini doğru dürüst yap. İş yapayım derken şapı şekere karıştırma. Şapla şeker birbirine karışırsa şekerin tadı bozulur.  Bütün emeklere ve değerlere yazık olur. Değerlere ve emeklere yazık olunca kötüler iyi, iyiler kötü olur. Sonra ciğeri on kuruş etmeyenler söz sahibi olur.  Sağına soluna dikkat et! İyi ve yetkin kimselerle çalış. Ticari iş yaparsan ölçüyü tam yap. Ticareti kimin adına yaparsan yap, kantarın ayarını bozma. Seni de, bir gün bir kantarda tartacaklarını unutma! İnsanları iyi tanı. İnsanların birbirlerine sevgileri kadar gizli kinleri de olabilir. Yapılan bir yanlışı bazıları fırsat bilerek hem senin ve hem de bir başkasının zararına kullanmaya kalkabilirler. Kötülüklere müsebbip olma! Kötülüklerin vebalinden kork.

Önce iş sahibi ol. Önce iş, sonra eş. Seni, daha sonra evlendiririz. Gül gibi yaşar gidersin deyince annesi, Külkedisinin birdenbire rengi sararıp soldu. Külkedisi, bakışlarını yere dikti. Külkedisi İsmet’in bu durumu, annesinin hoşuna gitmedi. Annesi, Külkedisinin mahzun olduğunu görünce dedi:

-Oğlum, senin neyin var? Aniden sana böyle ne oldu? Rengin niçin sararıp soldu? Bana anlatmayacak mısın?

Külkedisi, annesine kısık sesle: “Anne, hiçbir şeyim yok! Sen, merak etme! Ben, iyiyim!” dedi.

Külkedisinin bu durumunu beğenmeyen annesi, Külkedisinin içinden geçenleri ve onun iç dünyasındaki yanan ateşin ne olduğunu öğrenmek istedi. Israrla oğlu Külkedisine sordu:

-Oğlum, inat etme de söyle! Haydi, çabuk söyle! İnsanı fıtık etme!

Külkedisinden tek söz çıkmayınca, annesi Külkedisine:

-Ulan oğlum! Nasrettin Hoca’nın evini soyup soğana çeviren hırsıza karşı sustuğu gibi ne susup duruyorsun? Söyle de, içindeki yanan ateşin neden çıktığını bilelim. Ona göre söndürme tertibatı alalım!

Külkedisi, annesine: “Anne, Nasrettin Hoca’nın o hikâyesini anlat da dinleyeyim!” dedi.

Döne Kadın, Nasrettin Hoca’nın hikâyesini anlatmaya başladı:

-Nasrettin Hoca ile hanımı bir gece evde otururlarken eşeğe yem vermek vakti gelir. Eşeğe hangisinin yem vereceği konusu Hoca ile Karısı aralarında tartışma konusu olur.

Hoca, bu tartışmanın sonunun gelmeyeceğini anlayınca hanımına şöyle der:

-Hatun, aramızdaki bu tartışma uzayıp gidecek. Bu tartışmaya son vermek için en doğrusu ikimizden ilk konuşan eşeğe yemi versin. 

Hocanın karısı, Hoca Efendinin bu teklifini kabul eder. Hoca ile karısı bir süre suskun bir vaziyette otururlar. Bir süre sonra, Hocanın hanımının canı sıkılır. Hocanın hanımı, Hoca’ ya hiçbir şey söylemeden evden çıkıp komşuya misafirliğe gider. Bu esnada Hoca evde otururken kapıdan eve bir hırsız girer. Evde, kıymetli eşya olarak ne varsa toplar gider. Nasrettin Hoca: “İnadım inat!” diyerek ne yerinden kalkar ve ne de hırsıza tek bir söz söyler. Hırsız, onu dilsiz sanıp alabileceklerini alıp götürür.

Hocanın karısı bir süre sonra eve geri döndüğünde; ortalığın darmadağınık olduğunu ve evdeki önemli eşyaların olmadığını görünce Hoca’ya: “Eyvah Efendi, bizim eve ne oldu böyle? Deyince, Hoca sevinçle yerinden fırlayıp kalkmış ve demiş:

-Hanım, ilk konuşan sen olduğun için eşeğin yemini haydi ver bakalım!

Hoca gibi sukut hâlinde olma! İçinde bulunduğun durum ne ise onu söyle de çözmeye çalışalım.

Bana düşen vazifeyi bir anne olarak seve seve yaparım. Ben, senin annen değil miyim?

Külkedisi, annesinin bu sözü üzerine içindeki yangının sebebini annesine anlatmaya başlamış:

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!