“Aralık 1963’te Kıbrıs Türk’leri için tehlike çanları çalarken eski Eoka’cılar da ateşe körükle gidiyorlardı. Ayın i-kinci haftası dolarken soğuk harp taktikleri artık iyice sezinlenmişti. Bu sırada bir Eoka’cının mezarı başında konuşan ünlü Eoka’cılardan Nikos Kossis, ‘Zürih ve Londra Antlaşmalarına asla daimi antlaşmalar olarak bakmadık. Onların öz ve şekli milli gaye ve tarihi maksatlarımıza uygun değildir. Antlaşmalar yıkılacaktır. Çünkü emellerimize aykırıdır. Antlaşmalar feshedilecektir. Halkın üstün çoğunluğu bunu istediği için feshedilmelidir. Çünkü kahraman ölülerimiz onu istiyor’ diyordu”. 1981

 

                                                                                            Dr. Fazıl KÜÇÜK

 

Yeni bir yıla yeni umutlarla girdiğimiz 2020 yılının ilk günlerini geride bırakırken geçmişi aratmayacak olayları yaşıyoruz. Amerikalı Trump’ın Kasım 2020’de yapılacak olan Başkanlık seçimine gidilirken elini güçlendirmek adına Irak’taki saldırıyı gerçekleştirdiğini söylemek olasıdır. Üst düzey İranlı bir generalin konuk olduğu ülkede saldırı sonrasında öldürülmesi yılın daha büyük çatışmalarının habercisi de olabilir. İran’ın da karşı saldırı ile Irak’taki Amerikan üslerine saldırıyor olmasını bir anlamda güç gösterisi olarak okumak gerekiyor.

Yaşananlardan çıkarılması gereken en önemli dersin adı geçen ülkelerin kendi topraklarında savaş yaşamak istemedikleri gerçeğidir. Saldırılar sonrasında yapılan açıklamaların biraz olsun doğru okunduğu zaman olayların danışıklı dövüş olduğunu düşündürüyor. Bu noktadan hareket edecek olur isek bölgemizin bu tür savaşlar için biçilmiş kaftan olduğu anlaşılır. Nedenine gelince bölgede bulunan zengin yer altı zenginliklerinden paylaşımının ancak çatışmalarla sonuç alınacağını da gösteriyor.  

Yaşananlardan gerekli dersi çıkardığımızı ne yazık ki söyleyemiyoruz. Ada’da BM Barış Gücü’nün görev süresinin uzatılması görüşmeleri devam ediyor. Mendil büyüklüğündeki ülkeyi yönetenler 04 Mart 1964 tarih ve 186 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararı ile ele geçirdikleri güçlerini daha da pekiştirmek için her türlü yolu ve yöntemi açıktan göstere göstere yapıyorlar. Türkiye’nin geç kalınarak da olsa Libya ile yaptığı Münhasır Ekonomik Bölge Anlaşmasının bozulması adına her yolu deniyorlar.

Mendil büyüklüğündeki ülkenin yedeğine takılan bazı ülkeler East Med diye tanımladıkları proje ile bölgede buldukları doğalgazın pazarlanması için çalışmalarını aralıksız sürdürüyorlar. Şu ana dek ekonomik sorunlarını aşamadıklarını açıklıyorlar. Çünkü bölgede bulunan doğalgazın AB ülkelerine ulaşabilmesi için 10 milyar dolarlık bir finansmana gereksinim duyuyorlar. Halbuki sevkiyatın Türkiye üzerinden yapılması ile maliyetin nerede ise yarı yarıya düşeceği belirtiliyor. Türk Akımı projesi ile elini güçlendirmiş olan Türkiye’nin ekonomik olarak güçlenmesine katkı vermemek için dilenciler gibi dolaşarak para bulmasına gerek olmayabilirdi.

Yarım asrı aşan süredir çözüme ulaştırılmasına izin verilmeyen Kıbrıs uyuşmazlığının çözümü konusunda 2020 yılı içinde dişe dokunur bir ilerlemenin beklenilmemesi gerektiğini düşünüyoruz. Buna karşın karşımızdakilerle Yunanistan ilişkilerinin de iyi gitmediği haberlerini ayaklar altına atıyorlar. Bu açıklamanın devamında ise 2. Hrisostomos da “sorunumuzun çözümü için yön değişikliği yapmalıyız” diyerek sahneye çıkıyor.

Bu açıklamalardan anladığımız karşımızdakilerin bu tür açıklamalarla uyuşmazlığı 2020 yılı içinde çözmek gibi bir niyetlerinin olmadığının da göstergesidir. Bu nedenle çözümsüzlük kartını oynamaya devam edeceklerdir. Bizler ise Nisan 2020 ayında yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimine odaklanmış bulunuyoruz. Aday sayısının fazla olması toplumun içinde bulunduğu durumun tipik bir göstergesidir. Bu durumu zenginlik olarak görüyor olsak bile yeni seçilecek kişiye ULUSAL KONSEYİ kurmak gibi ağır bir sorumluluk yükleyecektir.   

Yeni seçilecek cumhurbaşkanı ile birlikte el ele vererek Ulusal Konseyi kurmamız gerekiyor mu ne…

SEVGİ ile kalınız…