“Makarios, Yunan Hükümeti ile bir bildiri imzalayarak ‘ENOSİS’i saf dışı bırakan bir antlaşmayı asla imzalamam’ diyordu. 1968’de başlayan Toplumlar arası görüşmeler de sonuç vermedi. Neden? Çünkü Türk tarafı yeni antlaşmada ENOSİS’in saf dışı bırakılmasında garantörlüğün devamında, Türk halkının ortaklık statüsünde ısrar ediyordu da ondan.

Bugünde durum aynıdır. Rum liderler silah zoru ile gasp ettikleri ‘Kıbrıs Hükümeti’ unvanının arkasına saklanmış, pusuda beklemektedirler”. 1980

 

                                                                                            Dr. Fazıl KÜÇÜK

 

         Kıbrıs’ta yaşanmakta olan uyuşmazlığa çözüm bulma çabalarının devam ediyor olması genel içerisinde Kıbrıs Türkleri açısından karamsar bir hava yaratıyor. Karşımızdakilerin sürekli olarak Maraş’ın kapalı olan bölümünün kullanıma açılabilmesi için uluslararası toplumun aldığı kararları yok sayarak hareket ediyor olması ortak paydada buluşmamızı zorunlu kılıyor. Buna koşut Ada’nın çevresinde bulunan hidrokarbon rezervlerinin kullanımı konusunda karşımızdaki unsurun tek başına hareket ediyor olmasını önlemek için Kıbrıs Türklerinin garantici ülke olan Türkiye ile birlikte hareket etmek gibi yükümlülükleri vardır. Koro halinde saldırmayı alışkanlık haline getirenlere ancak bu şekilde karşılık verilebilir.

Yukarıda da değindiğimiz gibi karşımızdaki unsur Maraş’ın kapalı bölümünün açılmasını gündeme taşırken bölgenin kendilerine verilmesini istiyor. Konuya ilişkin olarak BM Genel Yazmanı’na konuya ilişkin olarak mektup yazmış olmaları anlaşma gibi bir sıkıntılarının olmadığının da tipik bir göstergesidir. Bu mektubu şikayet konusu olmasının ötesinde BM’i etkilemeye yönelik bir eylem olarak tanımlamak gerekiyor. Bölgede bulunan tarihi eserlerin nasıl ve kim tarafından kullanılacağı ayrı bir tartışma konusudur.

Rum Enerji Bakanının Filelefteros gazetesindeki açıklamasında ilk doğalgazın 2025 yılında üretileceğini belirtiyor. Bay Bakan daha ileri giderek konuya ilişkin olarak Türkiye’yi meydan okumakla suçlarken, “Kıbrıs geçmişte de gösterdiği gibi gerek araştırma gerekse kullanma konularında egemenlik hakkını kullanmaya devam edecek” diyerek karşı saldırıya geçiyor. Afrodit bölgesinde bulunan doğalgazın alt yapısının kurulması için AB’nin 100 milyon Euro ödenek ayırdığını belirtiyor. ENI ile TOTAL şirketlerinin önümüzdeki dönemde bölgedeki çalışmalarını yoğunlaştıracakları da belirtiliyor.

Berlin’de yapılacak olan müzakere süreci öncesinde karşımızdakiler üç adet hedef belirlediklerini açıklıyorlar. Filelefteros gazetesindeki açıklamaya göre ilk hedeflerinin Akdeniz olmadığı kesin. “Berlin görüşmesi öncesinde neyin izleneceği bilinmiyor” görüşünü açıkladıktan sonra “ 09 Ağustos da görüşüldüğü gibi referans koşullarında karşılıklı anlayış veya anlaşma olması” son olarak da “müzakerelerin Crans Montana’da koptuğu yerden devam etmesi ve hemen Beşli Konferansın çağrılması” olduğu belirtiliyor.

Bununla yetinmeyerek “ülkeyi kurtarabilecek vatanın geleceği olması perspektifini yaratabilecek tek yol, uzlaşılmış çerçevede öngörülen onurlu  uzlaşı olacağının” altı çiziliyor.  Kıbrıs Rumlarının büyük çoğunluğunu temsil ettikleri savında olan AKEL ise bu yaklaşımla Kıbrıs Türklerinin haklarını savunacağını belirtiyor. Bu açıklama Makarios’un 19 Temmuz 1974’te BM Güvenlik Konseyi’nde yaptığı konuşmasını çağrıştırıyor.

Bu yönlü açıklamaların yapılmasından sonra da BM Genel Yazmanının iyimser olması için neden yoktur. Bay Nikos Anastasiyadis’in açıklaması iyimserliği dinamitliyor. Bay Anastasiyadis, “Berlin’e boşuna gidiliyor. Bu nedenle masraf yapılmaması gerektiğini öneriyor”. Daha sonra aldığı tepkiler nedeniyle açıklamasını düzeltmeye çalışması gerçek düşüncesini gizleyemiyordu.

Yaşanmakta olan toz bulutu içerisinde Yunanistan’ın BM’deki sürekli temsilcisi işgüder Bayan Maria Theofili Kıbrıs sorununa acil, karşılıklı kabul edilebilecek uluslararası hukuk esasında ilgili Güvenlik Konseyi kararları ve AB Müktesebatı çerçevesinde çözüm bulunması” çağrısında bulunuyor. Bayan işgüder bu çağrısını Kıbrıs sorununun uluslararası bir sorun olduğuna dayandırıyor.

Adada çözüm isteyenlerin Mayıs – Haziran 1964 tarihinde BM diplomatı Mr. A. Ortega’nın hazırladığı Raporuna işlerlik kazandırmaları gerekiyor mu ne…

SEVGİ ile kalınız…

 

                                                                   22 Kasım 2019  -  Ankara  -