Kardeşlerin, hasetlik nedeniyle kardeşleri Yusuf’u bir kuyuya atıklarını önceki yazımda belirmiştim. Tarihin her döneminde benzeri acı olayların yaşanması mukadder...

Ne yazık ki, günümüzde daha ziyade ve daha hazinlerine tanık oluyoruz. Yaşanan böyle vahim olayların temelinde ya hasetlik ya da miras paylaşımı yatmakta… İnsanlık hakkaniyetten uzaklaştıkça adaletin değerini unutuyor. Adalet kıstas alınmayınca elem verici düşnamlıkların yaşanması kaçınılmaz oluyor.

Dönelim hikâyenin aslına. O ara, geçmekte olan bir kervan yol kenarındaki kuyunun yanında konakladı. Hz. Yusuf, kervancılar tarafından kuyuya su almak için indirilen kovaya tutunarak dışarı çıktı. Kuyuyu uzaktan gözetleyen kardeşleri, Yusuf’un kervancılar tarafından çıkarıldığını görünce süratle oraya vardılar ve dediler:

-Biz, bu köleyi arıyorduk. O, bizim kölemizdir.

Yusuf’u ucuz bir fiyata kervancı başına satıp oradan uzaklaştılar. Yusuf’u kuyuya atan kardeşleri bu defada onu kervancı başına köle diye sattılar. Bu hadisede hasetliğin kine nasıl dönüştüğünü açıkça görmek mümkün… Kardeşlerini Yusuf’a bu kadar düşmanlaştıran hasetliğin nedeni; babalarının Yusuf’a olan sevgisidir.

Kervancı başı, Mısır sultanının hazinedarı “Maliye vekili” idi. Mısır hükümdarının bir de veziri vardı. O vezir yüksek meblağlı para ile Yusuf’u satın aldı. Çocuğu olmadığından onu ağırlığınca para karşılığı satın aldı.

Yusuf suresinde Allah: “Onu satın alan Mısırlı, hanımına dedi: “Ona iyi bak. Belki bize faydalı olur. Belki de evlat ediniriz.” böylece biz, Yusuf’u Mısır’a yerleştirdik. Ona rüyadaki olayların yorumunu öğretmek için böyle yaptık. Allah, işinde galiptir. İnsanların çoğu bunu bilmezler.” buyuruyor.

Vezir, Hz. Yusuf’u saraya getirdiğinde onu hemen yıkadılar. Güzel elbiseler giydirip kendisine çeki düzen verdiler. Bu aşamalardan sonra Yusuf kuyudan saraya, saraydan zindana ve zindandan Mısır hazinelerinin sultanlığına erişti.

Yusuf büyüdükçe gençleşti. Gençleştikçe güzelleşti. Güzelliği dillere destan oldu. Çünkü onun anlında Hz. Muhammed Mustafa’nın nuru parlıyordu. Zaman içerisinde Yusuf gelişip güzelleşen Hz. Yusuf’un cazibesine vezirin eşi Züleyha Kadın dayanamadı. Ona âşık oldu. Züleyha’nın yüreği aşk ateşine tutuldu. O yangından başka bir şeyi gözü görmez oldu. Hz. Yusuf’a âşık olan Züleyha bir gün Yusuf’a şöyle dedi:

-Ey Yusuf, senin ne güzel gözlerin var.

Hz. Yusuf’ da ona dedi:

-Ölünce kara toprağa gark olacak olduktan sonra bu gözlerin cazibesinin ne önemi var. Züleyha bu defa dedi:

-Ey Yusuf, ne de güzel yüzün var. Hz. Yusuf dedi:

-Ölünce kara toprağın altındaki mezarda kurtlar yiyecek olduktan sonra ne anlamı var?  Züleyha dedi:

-Ey Yusuf, senin ne güzel zülüflerin var.

Hz. Yusuf dedi:

-Ne değeri var, yarın mezarda her biri tel tel kara toprağa dökülecek değil mi?

Yusuf’un aşkına daha fazla dayanamayan Züleyha:

-Yusuf, işte ipek yatak gel beraber yatalım. Beraber olup keyfimize bakalım. İstediğim muradı senden alayım! Sen de benden alacağını al, dedi:

Hz. Yusuf:

-Ben, istediğin kötü işi yapmaktan Allah’a sığınırım. Uygun olmayan bu çirkin işi yapamam. Harama uçkur çözemem. Senin kocan benim efendimdir. Sadece ekmeğini yediğim kapıya değil hiç kimseye ihanete edemem. Allah’ın yasakladığı hiç bir şeyi yapamam. Sonra, Allah katında değerden düşerim. Ben, Allah’tan korkarım.

Züleyha, dedi:

-Yusuf, benim arzularımı yerine getireceksin!

Züleyha, Yusuf’un gözü önünde çırılçıplak soyundu. Altın tekne içerisindeki suya girdi. Güzeldi, güzelliği, endamı ve cazibesi dillere destandı. Hz. Yusuf, Züleyha’nın kendisini zorlaması üzerine kapıya doğru kaçtı. Züleyha arkadan koşup çekiştirdi.  Çekiştirince, Yusuf’un gömleğini arka yerinden yırttı. Onlar, kapının önünde bu vaziyette tartışırken Züleyha’nın kocası çıkıp geldi. Devam edecek!

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!