Dilden dille “medeniyet” sözü dolaşır durur. Bir medeniyet insan canını, aklını, malını, inancını ve neslini korumaya yönelik tesis edilmemişse medeniyetin varlığından söz edilebilir mi?  

Medeniyetler, adalet ve vicdan üzerine inşa edilir. Medeniyetler adaletle ve vicdanla hüküm sürerler. Adaletin zayıf düştüğü, vicdanın kaybolduğu an o medeniyet çöker. 

Medeniyet anlayışının belirgin özelliklerinden birisine tarih şöyle şahit olur. Halife Hz. Ömer, Şam iline bir cami yapılmasını buyurur. Cami yapılır. İnşaat tamamlanır. Cami, kullanıma açılır. Bir Yahudi, Halife Ömer’in karşısına çıkar gelir. O Yahudi, Hz. Ömer’e der:

-Siz Müslümanlar, hangi hakla benim arsama cami inşa ettiniz? O cami, derhal yıkılsın!

Hz. Ömer, ilgilileri çağırtır ve der:

-Bu adamın dedikleri doğru mu? Derhal ölçüm yapın. Bu kişinin zararını tespit edin. Tarafıma bilgi verin.

İlgililer, camiyi ölçerler. Cami inşaatının birkaç parmak Yahudi’nin arsasına geçtiği tespit edilir. Durum, Hz. Ömer’e intikal ettirilir.

Hz. Ömer:

-Niçin, caminin yapım aşamasında dikkat edilmedi?

İlgililer dediler:

-Ey Halife, bu durum inşaatın yapım sırasında teknik nedenlerden oluştu.

Hz. Ömer, Yahudi’ye dedi:

-Arsanızın inşaat yapılan kısmına ait reel bedeli derhal ödeyelim.

Arsa sahibi Yahudi:

-Olmaz! Ben, bedel yerine caminin yıkılmasını istiyorum.

Hz. Ömer’in tamimi:

-O hâlde, cami derhal yıkılsın!

Hz. Ömer’in bu emrini duyan Yahudi:

-Aman ha, cami yıkılmasın. Ben, hakkımdan feragat ediyorum. Böyle bir adalet anlayışına hayran kaldım. İslam’ın adalet anlayışı böyle ise ben de din olarak İslam’ı kabul ediyorum. Böyle bir evrensel hak anlayışı karşısında yüreğimin yağı eridi. Medeniyet anlayışı denilen şey bu olsa gerek, deyip Müslüman olur.

İslam medeniyetinin II. Halifesi Ömer, adalet söz konusu olunca hiç tereddüt etmeden kişi hakkı üzerine inşa edilmiş caminin yıkılması emrini veriyor. O halife, böyle bir adalet anlayışıyla tarihe “Ömer’ül adil” unvanıyla geçmiştir.

İslam medeniyeti, iki dünya barışı ve saadeti için kurulmuş bir medeniyettir. Barış ve saadetin olmazsa olmazı adalettir. İslam kelimesinin anlam olarak karşılığı barış ve uzlaşıdır.

Allah, İslam’ın bir barış medeniyeti olduğunu ilahi fermanla duyurmuş.   Hiç bir insanın hiçbir insana karşı üstün olmadığını ilan etmiş. Üstünlüğün ancak Allah katında olduğunu buyurmuş.

Feraset sahibi akıllı insan, ilahi değerler ile insani değerlerin örtüştüğünü hemen anlar. Vicdan sahibi gören gözler esen yelde, yağan yağmurda, doğup batan güneşte ve uçan kuşta hakikatin tezahürünü görür.

İslam’ın dinsel olarak gayesi huzurun tesisi için hakkaniyet, barış ve güven sağlamaktır. İslam savaşın, cidalin, kavga ve kaosun karşısındadır.   

Medeniyetlerde toplumsal barış ve huzur için konmuş kurallar vardır. Toplumsal kuralların sağlıklı işleyişi, sağlıklı insanlara bağlıdır. Sağlıklı toplumlar sağlıklı insanlardan oluşur. İnsan sağlığı denince akla beden ve ruh sağlığı gelir. İnsanlık var olalı kavgalar ve kargaşalar insanlığın en önemli sorunu olmuştur.

Kavga ve kargaşanın nedeninde para, alkol ve kadın vardır. Toplumsal barış ve huzurun bozulması vahşet ve sömürüden kaynaklanır.  İnsanlık var olalı üç medeniyet çatışması hep kendini göstermiştir. Bu medeniyetlerden Batı ve uzak doğu medeniyetlerinde harpler ve darplar para, kadın ve alkolden ötürü çıkmıştır.

İnsani yaşamda beden sağlığı kadar ruh sağlığı da önemlidir. İnsan,  beden ve ruh sağlığını korumak zorundadır.

Uzak doğulu, kimlik tespitinde zorlanıyor. Kişiliğini ortaya koyamıyor. Dünya barışına katkı yapamıyor. Uzak doğulu başta kendisiyle barışık değil. Kendisiyle barışık olmayan kiminle dost olur?

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!