Yunus Emre 1949 yılından beri Eskişehir’de anlılyor. Sadece anılıyor ve bürokrasinin elinde resmi tören havasında okul müsamereleri gibi etkinlikler düzenleniyor. Ara da bir Yunus Emre Oratoryosu gibi ciddi etkinlikler olsa da anmaların anlayışını değiştiremiyor.

     Yunus Emre, Eskişehir’de sadece anılıyor. Oysa sadece anılması Eskişehir için yeterli değil. Çünkü; Yunus Emre Eskişehir il sınırları içersindeki Sarıköy’de yaşadı, şiirlerini burada yazdı ve mezarı burada diyoruz. Bu nedenle onu en ciddi olarak, en iyi Eskişehir tanımak ve tanıtmak  sorumluluğunu taşıyor.

       Eskişehir 1949 yılından beri Yunus’u tanımak ve tanıtmak için ne yaptığına baktığımızda Abidin Dino’nun 1939 yılında Ses mecmuasına çizdiği “Yunus Emre ve Yunus Emreciler” karikatüründen farklı bir şey göremiyoruz. Sadece 1963 yılında dönemin valisi, Akademi Başkanı Prof.Dr. Orhan Oğuz’un kurucuları oldukları Eskişehir Turizm ve Tanıtma Derneği önce bilim çevrelerine Yunus Emre Divanını tıpkı basımı ile Halim Baki Kunter’in hazırladığı Belgelerle Yunus Emre kitabını basarak başlamıştı hatta 1965 yılında Yunus Emre Kongresi adıyla ilk sempozyumu da başlatmıştı. Sonraki yıllarda da sürdürürdü hatta devam da ettiriliyor. İlk yılları ciddi bilimsel sunumları olan bu sempozyumlar sonraları Yunus’u da bırakıp dini oturumlara dönüştü. Örneğin İtalya’dan gelen Türkolog Prof. Anna Masara  sunduğu bildirinin başlığı “Sevgili Peygamberim Muhammed” di. İşte o nedenle Yunus Emre Kültür-Sanat Haftası da denilse Yunus Emre anmaları Yunus’un şair yanı bırakılıp dini etkinlikler olarak yapıldı. Daha doğrusu dünya şairlerine yaptığından habersiz çağdaş yorum yerine dinsel çizgiye çekerek günümüz insanının tanımasından uzaklaştırıldı. Oysa 20.yüzyıl öncesi dünyanın tüm şairleri dinlerine hizmet etmişlerdir ama günümüz insanını onunla tanıştırmak, dünyaya tanıtmak için şairlerinin dinsel yanlarını geri plana almışlar günün sanat anlayışlarında yeni yorumlarla tanıtmışlar,tüm dillere şiirlerini çevirmişlerdir.

      Bizde bir konu da böylesi anma ve tanıtma etkinliklerinin siyasilere konuşma ortamı yaratmamız. Bunu her yıl Yunus’un mezarı başında yapıyoruz. Bu da dünyada başka ülkelerde, başka şairlere yapılmayan bir şeydir. Bu da Yunus Emre’nin büroksasi ile resmi devlet töreni ile anılmasının bir parçasıdır.Bir de Eskişehir’de Yunus’un adının kasap dükkanının tabelasına kadar adının her yere verilmesi bu da Yunus Emre adını sıradanlaştırıyor. İşte bütün bunlar Yunus Emre’ye ilgiyi azartmaktadır.

      Yunus Emre’yi gerçekten tanıyanlar ve tanıtanlar sanatçılardır. Şairler ona şiirler yazarak, roman yazarları roman kahramanı olarak onu anlatıyorlar. Tiyatrocular sahneye, sinemacılar perdeye, besteciler eserlerine taşıyorlar. Ressamlar, heykeltıraşlar eserlerinde yorumluyorlar onu. Kısacası Yunus Emre’yi tanıtmak ancak sanat ortamında olasıdır. Dünya da Yunus Emre gibi mesajı olan şairlerini sanat ortamında tanıyor, tanıtıyor. Adına festivaller düzenliyorlar.

      Eskişehir bunu hiç yapmadı. Yunus Emre anmalarına her yıl şiir okuma matineleri yapıldı şimdiye kadar gerçek,ülkemizin şiirini yaratan Fazıl Hüsnü Dağlarca, Melih Cevdet Anday, Behçet Necatigil, Oktay Rıfat, İlhan Berk gibi şairlerimizin bir teki bir kez olsun Eskişehir’e getirilmedi.

       Aziz Nesin 1979 yılında bana “Sizin Eskişehirliler çok uyanık. Beni Nasreddin Hoca için davet ediyorlar yazdıkları mektup, postaya veriliş tarihi Nasreddin Hoca etkinlikleri bittikten sonra oluyor” demişti.

      Yunus Emre Eskişehir’de hep amatör denilen şiir heveslilerinin şiirlerini okumasıyla geçtı.Bir de bilim adamı olamamış imamlığa özenen edebiyat fakülteleri hocalarının hep aynı ağızdan konuşmaları ile.

       Eskişehir’de şimdi Yunus Emre’yi sanat ortamına taşımaya çalışan, ülkemizin çağdaş ciddi sanat ve edebiyat çevresini Eskişehir’e taşıyan Eskişehir Sanat Derneği var. Bu dernek

2002 yılında kururulken önceliklerin başına Yunus Emre’yi sanat ortamına taşımayı almıştı. Çünkü bulunduğu şehrin değerlerinden habersiz, değerlerine sahip çıkmayan sanatın sivil kurumu bir sanat derneği olması olası değildir anlayışıyla başladı ve devamı olduğu önceki Eskişehir Sanatçılar Birliği döneminde yani 1979 yılında Eskişehir’e Yunus Emre heykeli kazandırmıştı. ilk sergileri, resim yarışmalarının konusu; Yunus Emre olmuştu.

     2003 yılında “Yunus Emre’yi Tanıma  Tanıtma Birimi” ni yönetmeliğini hazırlayarak oluşturdu ve 2004 yılının Ekim ayına gelindiğinde de, dünya Yunus Emre gibi büyük şairlerine ne yapıyoru araştırarak “Yunus Emre Şiir Buluşması”nı başlattı. Örneğin İtalya’daki Leopardi’ye de, Rusya’da Puşkin’e, daha pek çok şaire 3 günlük şiir festivali yapılıyordu. Eskişehir Sanat Derneği de dünyanın ilk hümanisti sevgi şairi Yunus Emre’de “Buluşma”yı daha güzel buldu ve festival yerine kullanmayı tercih etti..

      Yunus Emre’miz dünya şairleri arasında en az incelenmiş hakkında araştırma yayınlanmış şairdir. Bu nedenle dernek 2004 yılından beri her yıl araştırmaya önem veriyor ve Yunus Emre Araştırma Ödülü ile ülkemizde Yunus Emre araştırmalarını derleyip toparlamaya, yeni araştırmacılar kazanmaya ortam yaratmaya çalışıyor.. Hatta kitap olarak yayınlanmamış olanları yayınlıyor. Ülkemizde her yıl 150 civarında şiir yarışması düzenleniyor  bu yarışmalarının arasına Yunus Emre Şiir Yarışması’nı kazandırdı ve şairlerimizi Eskişehir’de buluşturmayı, şairlerimizin Yunus Emre Ödülü onurunu taşımalarını sağladı Bu nedenle para ödülü vermemesine karşın ülkemizin en çok katılımlı şiir yarışmasını gerçekleştiriyor. Ülkemizde en zengin Yunus Emre kitap,makale ve tiyatro oyunlarından filmlerine kadar görselleriyle  önemli Yunus Emre arşivini oluşturdu. Osmanlıdan günümüze şairlerin Yunus Emre için yazdıkları 1500 kadar şiiri derledi. Onları zaman zaman gezdirerek sergilerini açıyor ve tanıtıyor.

      Eskişehir’de “Yunus Emre Küllüyesi” için girişimini duydum Oysa küllüyeden önce 3 üniversitesi olan Eskişehir’de Yunus Emre’ye ciddi olarak sahip çıkmak, bilimsel ve sanatsal ortamda onu tanımak ve tanıtmak istiyorsak “Yunus Emre Araştırma Merkezi” kurmamız gerekiyor.