Sanat yazarlığına başladığım 1975 yılından beri, hep “Biz Eskişehir’de niçin tartışmıyoruz?” diye yazılar yazdım. Sanat tartışmadan olmaz. Çünkü sanat çevremiz  tartışmıyorsa orada durağanlık vardır. Durağanlığın olduğu yerde, gelişme olmaz. Eskiden yılda birkaç serginin açıldığı etkinliklerden başka pek bir şey olmadığı için o kadar önemli olmayabilir ama bilhassa 2000’li yıllarda sanatın her alanında yoğun etkinlikler yaşanırken sanat çevremizde genişledi. Gerçi herkes bilir bilmez konuşuyor olsa da artık tartışmalıyız. Bence bugün ciddi ciddi tartışmadığımız için gelişemiyoruz. Sık sık akademik sanat eğitimi almışların suskunluğu Eskişehir’de sanatın heveslilerin sanat diye ortaya koydukları eserlerde, konuşmalarda kalıyor. Örneğin Büyükşehir Senfoni Orkerstrası kurulurken Senfoni Orkestrası nedir, gereksinimi üzerine konuşan tartışan olmayınca ortalıkta gezen sözüm ona eski sanatçılar senfonik müzik burjiva sanatı diye konuşmaya başlamıştı. O günler yılların karikatürcüsü gazetedeki 15 cm lik yerinde karnı gark gurk eden senfoni orkestrasını çizdi. Kahvehaneye hitabede4n siyasi kimlikli kişiler gazetelere manşet manset konuştu. Gazeteler onlara geniş yer verdi.

      Televizyondaki “Kim Milyoner Olmak İster” yarışmasında üniversite öğrencisi “Ben edebiyat eserlerini okumuyorum, sanatla falan ilgilenmiyorum” diyor. Yarın bu karşımıza büyük adam olarak sanat eserleri için konuşup “Ucube” demiyecek mi? Sanat için söz sahibi saymayacak mı? Kulaktan adını duyduğu, tanımadığı  Yunus Emre için söyle yapın böyle yapın diyerek kendisini yetkin saymayacak mı?

      Yunus Emre için elimizde bir şiirleri var, bir de rivayet denilen sözlü ağızdan ağza, kulaktan kulağa taşınarak gelmiş efsanesi var. Şiirlerinde bulamadıklarımızı bu anlatılanlarda buluruz. Sadece Yunus Emre için mi bu, Dante’den  Goethe’ye kadar gelmiş geçmiş, hatta peygamberler de dahil bütün büyük insanlarda bu görünür. Bir de Yunus Emre kendisini gizlediği ortadadır. Onun için rivayet deyip geçemeyiz. Yunus Emre önce bir dergah şairidir ve dönemin bilim yuvası da olan dergaha hiç eğri odun taşımadığı anlatılır. Yani insanın doğruya, akla, güzele yöneltir. Sanatçılar da bunu Yunus’u yorumlamakta kullanıyorlar. 1984 yılında Eskişehirli, Anadolu Üniversitesi’nde Heykel Bölümünün de kurucusu ünlü heykeltıraş Şahin Özyüksel Anadolu Üniversitesinin Yunus Emre Kampüsünün girişindeki heykeli yapmıştır. Bir başka ünlü heykeltıraşımız Tankut Öktem de 1997 yılında yaptığı Mihalıççık ‘ın Çarçı köyündeki heykelinde de  Yunus’u odun taşıyan olarak yapmıştır. Bende heykelin yapıldığı dönemde çağdaş estetik kurallarında heykel beklentisiyle eleştirdim  bu eleştirilerimde Tolstoy, Leopardi, Puşkin için yapılanların fotoğraflarını gösterdim.

      Bu gün Anadolu Üniversitesinde  Heykeltraş Prof.Dr.Şahin Özyüksel’in bu güzel anlamlı heykelinin dibine kötü, çirkin bir baraka konulmuş gerçekten üzücü, Yunus’a değer vcermemek anlamında bir olay. Buna tepkiler yapılıyor.  Basın aracılığı ile Rektör’de çevre düzenlemesi yaparak konuyu takip edeceğini açıklıyor. Buraya kadar her şey tamam, sorun halledilecek…

     Bu kez bir sanatçı dostumuz bu heykelin alınıp yerine elinde kitaplı bir Yunus heykeli yapılıp konulmasını istiyor. İşte buna karşı çıkıyorum. Önce Anadolu Üniversitesi’nin heykel bölümünü kuran, ölmüş, Yunus Emre ile büyümüş Eskişehirli bir heykeltıraşa saygısızlık ve çirkin bir düşünce ikincisi heykel heykeltıraşa şurada dikilecek diye alınır ve oradan o heykel alınamaz ancak ailesi ile görüşme sonucu olur. İşin yasal yönleri vardır. Burada üniversiteye yeni gelmiş rektöre halk ya da sanat çevresi böyle istiyor diye yönlendirme vardır.

      Bunu hem yapan heykeltıraş Şahin Özyüksel’e hem de o heykeli oraya diken dönemin rektörü Prof.Dr.Yılmaz Büyükerşen’e hem de  adına doğru dürüst bir şey yapamadığımız Yunus Emre’ye haksızlık ve adını üniversiteden silme olarak görüyorum.

     Konular bu kadar basit değildir demek istedim …

 

++++++++++++++++++++++

 

Uluslararası Tiyatro Festivali'nde

"Sanat ve Zanaat İlişkisi" konuşuldu    (foto)

 

Anadolu Üniversitesi Uluslararası Tiyatro Festivali kapsamında oyuncu, yönetmen, oyun yazarı ve sahne tasarımcısı Uluç Esen’in katılımıyla “Sanat ve Zanaat İlişkisi” başlıklı söyleşi Ergin Orbey Uygulama Sahnesi’nde gerçekleştirildi.

Anadolu Üniversitesi’nde bulunmaktan dolayı çok mutlu olduğunu ifade eden Uluç Esen, yedi yıl geçirdiği Eskişehir ve Anadolu Üniversitesi’nin kendisi için bir yuva olduğunu belirtti. Festivalin bir parçası olmaktan memnuniyet duyduğunu kaydeden Esen, “Ülkemizde tiyatro festivalleri birer birer kapanırken burada böyle bir kapının açılması açıkçası beni duygulandırdı. Onun için bu festival gerçekten gurur ve mutluluk verici. Öğrencilere farklı bakış açıları kazandırması bakımından da çok önemli ve besleyici bir organizasyon. Emeği geçen herkesi kutluyorum” dedi.

“Sanatçı ve zanaatçı arasında çok ince bir çizgi var”

Söyleşiye dinleyicilerin fikirlerini dinleyerek başlayan Uluç Esen konuşmasında “Sanatçı dediğimiz insan kendini daha çok yaptığı eserlerle anlatan kişidir. Yani bir derdi varsa, bunu eserleri aracılığıyla ifade eder. Biz de, alanımız olan tiyatro sanatında derdimizi sahnede anlatmaya çalışıyoruz. Bunu da en çok sözcüklerle yapıyoruz fakat onlar da tıpkı suya yazılan yazılar gibi kaybolup gidecek şeyler. Dolayısıyla bazen eksik bir şeyler kalabiliyor. İşte bu noktada zanaat kavramı önem kazanıyor” ifadelerini kullandı.

Sanatçı ve zanaatçı arasında çok ince bir çizgi bulunduğunu da vurgulayan Esen, “Sanatçının her şeyden önce özgün olması beklenirken, zanaatçının üst seviye teknik bilgi ve beceri sahibi olması, bir başka ifadeyle hüner gelişmişliği gerekiyor. Bunun da toplum tarafından kabul edilmesi çok önemli” şeklinde belirtti.

Dinleyicilerle fikir alışverişi şeklinde devam eden söyleşi, Uluç Esen’e yöneltilen soruların ardından sona erdi.

Söyleşiler devam ediyor

Anadolu Üniversitesi Uluslararası Tiyatro Festivali kapsamında planlanan söyleşiler, 25 Ekim Cuma günü Prof. Dr. Semih Çelenk’in “Türkiye’de Tiyatro Yapmak Salyangoz Satmak Mı?” söyleşisiyle devam edecek. Devlet Konservatuvarı Ergin Orbey Uygulama Sahnesi’nde gerçekleşecek olan söyleşi 16.00’da başlayacak.