Hikâye, hayal ürünü değil kendi hayatımdan bir anı. 1964 Yılı Haziran’ında bir gün kırda öküz otlatıyorduk… İkindi sonrası havanın sıcaklığı kırılmış serinlik çökmüştü. Her şeyin gölgesinin iki misli uzadığı vakitti. Çocukluk, oyuna dalmışız. Birden bir ses duydum. Ses, babamın sesi idi. Öküzlere bak, diyordu. Ekinler başkasının, öküzler ise bizimdi.

İlkokul yıllarının yaz aylarında manda ve inek güderdim. Köy okulları mayıs ayının ilk hafta sonu kapanırdı. Eylül ayının üçüncü hafta başı açılırdı.  Okulun kapandığı günün ertesinde, çocuklar kırlara büyükbaş hayvan gütmeye giderdi. Omuzda bir nevale torbası… Elde bir meşe sopası… Kiminin ayağında çoban maskarası… Çoban maskarası, içi astarsız lastik ayakkabıya derlerdi. Kimisi yalınayak… Bazısının başında bir kasket, bazısında ise sıfır tıraş ve çıplak kafa... Ama o çocuklar kırlarda şen-şakrak… Doğal ortamda, doğal oyun ile...

Ataerkil bir aile idik… Büyükbaş hayvanlarımızdan üç beygirimiz vardı. Biri at, ikisi kısrak. Babam, kısrağın biri ile atı koşuyordu. Ailenin geçim yükünü ağırlıklı olarak bu iki hayvan çekiyordu. Bir çift de öküzümüz… Bunların yanında dört mandamız, iki ineğimiz ile birkaç da eşeğimiz… Bu hayvanlardan bazılarının yavruları vardı. Küçükbaş hayvandan söz etmeyeceğim.

Öküzleri, bekârımız koşardı. Diğer bir ifade ile öküzler ile ücretli çalışanımız iş görürdü.  Bizim yörede, ırgata bekâr derler. O yıl, köyümüz halkından Pat Osman denilen bir adam yıllıkçı bekârımızdı. Osman Abi, ailevi bir nedenle bir gün izin aldı. O izine gidince babam, bana:

-Yarın öküzleri sen güt. Sığırları köyün sığırına katalım! Öküzleri ağıla götür, büğelekten kaçarlarsa ağılda gölgelensinler, dedi.

Büğelek, kan emici bir sinek türüdür. Sıcakta inek ve öküz gibi sığırların düşmanıdır. O hayvanların bedenine konduğunda onların adeta delisi tutar. Kaçacak gölge yer ararlar. Büğelek, gölgede sığıra musallat olmaz.

Her zaman olduğu gibi o sabah da kır kısrağa bindim. Öküzleri, ağıla götürdüm. İkindi sonu oyun sürecimize kadar sorun yoktu. Orada bulunan çocuklar amaca oğulları ve sair akraba çocuklarından birkaç kişi. Herkes kendi öküzlerini güdüyordu. O sıra mahalli oyunlardan “kalkıtma” adlı bir oyun oynuyorduk. O oyun, sopa ile oynanır. Biri cezalı, diğerleri oyunun aksiyonerleri olur. Oyuna dalmışız. Bizim öküzler başkasının ekinine girmiş.

Ya babam kendisi gördü ya da birisi babamı uyardı. Ağıl ile köyün arası yaklaşık yaya kırk beş dakikalık yoldur. Babam köyden epeyce ıramıştı.  Ağıla yaklaşmış ki, sesi bize ulaşıyordu. Babamın narası üzerine öküzlerin ziyanda olduğunu gördük. Babamın sesini duyunca yüreğim “cız” etti. Akşam eve varıncaya kadar içim yandı. Avlu kapısından girince, babamı karşımda gördüm. Geri dönüp kaçmaya başlamıştım ki, ensemde şiddetli bir tokat patladı. Tokadın etkisi ile yüzüstü yere kapandım. Yüzüm, gözüm, ağzım, burnum, üstüm, başım velhasıl her yanım toprak olmuştu. Yere düştüğümde suratımda sürtüklerde olmuştu. Ninem, durumu görmüş.  Koşarak geldi. Beni yerden kaldırdı. Gerekli müdahaleden sonra babamla konuşmaya başladılar. Ninem:

-Çocuğa, niye tokat vurdun? Babam:

-Öküzlere bakmamışlar. Oyuna dalmışlar. Öküzler başkasının ekinlerinde ziyan yapıyordu. Ninem, babama:

-Git, ekin sahibiyle konuş. Yarın muhtarı da alın. Ziyan tespiti yapın. Zararı öde. Çocuğa bir daha böyle şiddette tokat atma. Babam:

-Aba, benim tokadım onun kulağına küpe olsun. Kudretin tokadından kendisini korusun. Babam ve amcamlarım, annelerine “Aba” derlerdi. Ninem ile babamın konuşmaları şöyle sürdü. Babam:

-Aba, o aile geçimini sadece o ekinden temin ediyorsa; o ekine de bizim öküzler zarar vermişse yıl boyu o aile ne yer, ne içer? Bir adamın elinden rızkını almak kadar vahim ne olabilir? Aile geçimini, namusunu satarak mı sağlasın? O aile nafakasını hırsızlık yaparak sağlarsa vebali kimindir? Birilerinin, başkalarının rızkını elinden almaya hakkı olur mu?

Allah bile kullarından kendisini inkâr edenlerin ve şirk koşanların rızkını kesmiyor. İnsanın rızkını ancak Allah keser.

Babam, bana hitapla sözlerinin devamında:

-Bir başkasının nafakasına zarar verirsen aha böyle yüzüstü sürünürsün. Yüzüstü sürünmek istemiyorsan hiç kimsenin rızkını elinden alma. Namusuna yan bakma, tamam mı?

Bir babanın evladına tokadı, Allah’ın tokadının temsilidir. İnsanlardan çok Allah’ın tokadından kork. İnsanlar, görmeyebilirler... İşitmeyebilirler… Bilemeyebilirler… Ama Allah, her zaman görür. Her yerde işitir. Her şeyi bilir. Allah, masumları korur. O nedenle, hiçbir masumu mağdur bırakma. Masumu muhtaç edersen adaletin tokadı çok şiddetli olur.

Sonra babam, gönlümü alma kastı olsa gerek para cebinden 1 Türk lirası çıkardı ve dedi:

-Git, bakkaldan kendine yarın için yiyecek bir şeyler al! Sakın başkasına zarar verme. Başkasına zarar veren bir gün adaleti karşısında bulur. Adaletin elinden yakayı kurtarmak zor olur!

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!