Dünyada, nesiller ile mevsimler gelir ve geçer. Aslında gelip geçen insan hayatıdır. Gelip geçen mevsimler bazen ilkbahar ve bazen de sonbahar olur.  Kışlar yazdan sonra mı, yazlar kıştan sonra mı gelir? Bu mesele, kafa yoracak kadar önemli bir mesele midir, diyenler olabilir. Hayatın akışında mevsimlerin oluşumu önemli olgudur. Önemli olan insanın, mevsimlerin gelip geçerken elde ettiği fayda ya da zararlardır. Dünya hayatında, mühim olan insanca yaşamaktır.

            Dünya hâli! Havalar bazen güneşli ve bazen de bulutlu olur. Yağışlar bazen kar, bazen dolu ve bezen de yağmur şeklinde yağar. Bazı yağışlar, bazıları için rahmet olurken bazıları için de felaket olur.

Allah, insana akıl vermiş. Akıllı insan rahmetin getirilerini ve felaketin getirilerini bilir. Çok anlamlı bir atasözü vardır. “Göz odur ki görünmeyen dağın ardını görebile, akıl odur ki başa geleceği önceden akıl edebile.” mevsimlerin oluşumuna göre akıllı insanlar korunmak için tedbirler alırlar. Rahmetin getirileri, insana fayda sağlar. Felaketin getirilerin, insana zarar verir. Akıllı insan, felaket başına gelmeden felâketin getireceği sıkıntıları idrak eder ve önlemini alır.

İnsan, Kur’an ve kâinat sırlarla doludur. On sekiz bin âlemin birisi de insanlar âlemidir. Bu sırları çözmeye çalışan ve çözüp insanlığın hizmetine sunan ilgiye, bilgiye, beceriye ve yetkinliğe bilim denir.

Allah, bilmediğimiz bütün sırlarını üç mütekâmil ilahi oluşum olan insan, kâinat ve Kur’an’ın tecellisinde toplamıştır. İlahi takdirin eseri olan üç kâmil oluşumdan birincisi insan, ikincisi kâinat ve üçüncüsü Kur’an’dır.

Kâinat ilahi sırların fiili, fiziki ve görünen yüzüdür. Kâinat, ilahi sırların insanların kavrayabilecekleri kudretin görünür tezahürüdür.

Kur’an, ilahi sırların değişmeyen ve değiştirilemeyen kelamı beyanıdır.

Kur’an, geçmiş nesilleri de içine alarak ilahi sırları insanlara açıklayan ilahi dersler bütünüdür.

İnsan da, kâinatın özü ve esasıdır. Kâinat, insanla anlamını buldu. İnsan da, anlamını Kur’an’la buldu. 

Allah, insanı yeryüzünde kendi halifesi olarak yarattı. İnsan, Allah’ın doksan dokuz esmasından az ya da çok eser almış tek varlıktır.

İnsan, Kur’an ışığında kâinatın kullanımından sorumludur. İnsan, kâinatı imar ve idareden mesuldür. İnsanın en şerefli mahlûk olarak adlandırılması da bundan ötürüdür. Allah, insanlığa İslam dinini iki dünya saadeti ve huzuru için göndermiştir.

İnsan, yeryüzünde kendi temsilcisi olarak yeryüzünde insani yaşamı güzelleştirmek ve yaşam koşullarını iyileştirmekle mükellef tutmuştur.

İnsanın ilahi görevlerinden birisi de, toplumsal huzuru sağlamaktır. Allah, insanı yeryüzünde kendi halifesi olarak yarattığı için insan şereflidir. Allah, insanı mükemmel yaratmıştır. Allah, insanı kendi varlığını anlayacak ve algılayacak kapasitede yaratmıştır. Şair  Şeyh Galip, ilahi takdir ışığında insani hakikati bir şiirinde şöyle ifade eder.  “Hoşça bak zatına kim zübde-i âlemsin sen / Mürdüm-i dide-i ekvan olan âdemsin sen” der.

            Ey insan, kendine dön de dikkatle bak! Benliğinin derinliklerine eğil de iyi bak!  Kendine baktıkça varlığında neler olduğunu göreceksin, neler?

            Ey insan, Allah’ın seni yeryüzünde halife yani bir temsilci yaratmasındaki gayeyi iyi kavra.  Varlık Allah’ın ve yokluk da Allah’ındır. Yoktan var etmek yalnız Allah’a mahsustur. Varı yok eden, yoku da var eden sadece Allah’tır. Allah, Tin suresinde: “Muhakkak ki biz insanı ahsen-i takvim üzere yarattık…”  buyuruyor.

İnsanı en güzel vasıflarla donattık buyuruyor. Bir varlığı güzelleştiren de, çirkin gösteren de Allah’tır. Allah güzeldir, güzeli sever. Allah, her türlü şekilden münezzehtir. Allah, hiçbir şeye benzemez. Allah, hiçbir şeye benzetilemez. Allah’ın varlığı ve bilinmez bilinirliği kendine hastır. Allah, insanı çeşitli meziyet ve kabiliyette yaratmıştır.

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!