Teyemmüm olayı, her sağlıklı Müslümanın başına gelebilir: Bu durumdan gocunmaya hiç gerek yok. Zaruret hâli ortadan kalkıncaya kadar abdest ya da gusül abdesti yerine teyemmüm yapılır. Teyemmüm, farz olan bir ibadet türüdür. Teyemmümün zaruret hâli vuku bulunca yapmamak haramdır. Teyemmüm otuz iki farzdandır.

Teyemmümle alâkalı tasavvufta anlatılan meşhur bir hikâye nakletmek istiyorum:            Hocanın biri, bir gün cami kürsüsünde vaaz veriyormuş. Cemaatte vaaz veren hocayı dinliyormuş. Hoca, vaazında abdest ile teyemmümü bozan şeyleri anlatıyormuş. Hoca, vaazında abdesti anlatırken cemaatten biri de uykuya dalmış. Hoca önce abdesti, sonra da teyemmümü anlatmış. Hoca Efendi, bir misalle güzel güzel usulünce teyemmümü bozan şeyleri anlatır. O esnada şöyle bir hikâyeden söz eder:

            -Adamın biri, bir gün eşeği ile ormana oduna gitmiş. Adamcağız evine getireceği odunları hazırlarken epeyce bir zaman geçmiş. Namaz vakti gelip geçmek üzereyken “Getirdiğim su ile abdest alıp namazı eda edeyim” demiş. Adamcağız o ormandaki su sıkıntısını bildiği için tedbirli gelmiş. Eşeğin heybesine abdest alacak kadar bir kapla su getirmiş. Adam eli kolu sıvayıp eşeğe bakmış. Baktığında eşeğin etrafta olmadığını görmüş. Eşeğin ortalıklarda olmadığına iyice kanaat getirince “Ne yapalım su yoksa toprak var.” demiş. Toprakla güzel bir teyemmüm yapmış.

Adamcağız tam namaza duracağı sırada eşek anırmış. Hoca, eşek ormanda anırınca işte teyemmüm bozuldu derken uykudaki adam uyanmış. Adam uyanmış ama hocanın vaazındaki:  “Ormanda eşeğin anırması teyemmümü bozdu.” sözünü duymuş. Bu sözü duyan adam namazdan çıkar çıkmaz doğru müftüye koşmuş. Hoca’yı, başlamış müftüye şikâyete:

            -Müftü Efendi, nasıl oluyor da ormanda eşeğin anırması teyemmümü bozuyor? Senin hoca, bizim camide bugün vaaz verirken “Ormanda eşek anırdı teyemmüm bozuldu.” dedi. Derhal o hocanın defterini dür. Deyince adam, müftü şöyle bir düşünmüş ve demiş:

-Hocayı dinlemeden senin şikâyetinle alâkalı bir karara varmam yanlışa sebep olur. Ben, hocayla görüşürüm. Allah: “Tek taraflı dinlemekle karar verme.” diye Davut Peygamberi bile uyardı. Dediğinde, adam:

-Hayır, olmaz! Benim yanımda o hocaya haddini bildireceksin! Aksi hâlde seni de şikâyet ederim, deyince müftü, hocayı çağırtmış. Müftü, hocaya sormuş:

-Hoca Efendi, anlat bakalım! Ormanda eşeğin anırması teyemmümü nasıl bozar? Hoca Efendi, başlamış anlatmaya:

-Bu adam lafın başını dinlememiş. O nedenle sözün sonunu da yanlış anlamış. Ben, abdesti ve teyemmümü bozan şeyleri anlatırken adamcağızın abdest için eşeğin heybesinde ormana su götürdüğünü eşeğin ormanda kaybolmasıyla suyu yitirildiğini belirtim. O esnada su olmayınca vaktin çıkmasından endişe duyan kişinin teyemmümle namaz kılması gerektiğini anlattım. Teyemmüm yapıp namaza durmaya hazırlanan adamın eşeğin anırmasını duymasıyla suyun varlığından söz ettim. Su bulununca teyemmümün bozulduğunu bir misalle anlattım. Müftü, şikâyetçi adama:

-Senin de duyduğun gibi mesele senin anlattığın şekliyle değil! Meseleyi iyi anlamak lazım! Hocanın anlattığı doğrudur.

Ne yazık ki günümüzde buna benzer pek çok olayla karşılaşıyoruz. Farzın, sünnetin, vacibin, haramın, mekruhun, müfsidin ve müstahabın ne demek olduğunu bilmeden bazıları kafasına göre yorum yapıyor, Hokkabaz!

Dini konuların bana göresi ya da sana göresi olmaz! Dini konular, edile-i şerriye göre olur. Bir başka ifade ile dini hükümlerin kaynağı dini delilerdir.

Hokkabaz bir yerlerden yalan ya da yanlış bir şey duyuyor. Başlıyor sağda-solda ahkâm kesmeye. Ona, buna yaptığını işin ehillerine de yapıyor. Bilenlerin yanlışını aramaya kalkışıyor.

Dini meseleler hassas ölçüler gibidir. İslam’a göre bir İslam âlimi, bir konu hakkında karar beyan ettiğinde; doğru karar verirse iki sevap alır. Yanlış kararında ise bir sevap alır.  Biz bu âlime, yanlış görüş veren değil de isabetli görüş veremeyen âlim diyelim.

Bir İslam âliminin ilim kaynağı ilahi kaynaktır. Kur’an, sünnet, icma-ı ümmet ve kıyastır. Bir âlim, yeni gelişen bir hadise ile ilgili görüş belirtirken ilahi kaynaklarda delil arar. Bulursa kararı doğru vermiş olur. Bulamaz ise, onun ilim kaynağı yine bu dört dini delillere dayanır. İslam âliminin Kur’an, hadis, fıkıh, kelam, akait, iktisat, siyer-i nebi gibi ilahi kaynağı teşkil eden ilimler konusunda bilgi sahibi olduğundan İslam’ın özüne aykırı görüş veremez. Kur’an’a ve sünnete zıt fikir yürütemez. Genel kabul görmüş ümmetin icma-ı ile kıyasa değişik açıklık getirebilir. Mezhep imamlarının görüşleri de böyledir.

Müslümanın, mezhepçilik gibi bir tabusu olamaz. Mezheplerin doğuşu İslami hükümlerin uygulanmasında kolaylık belirten müçtehit görüşleridir. Müçtehit içtihat eden kişidir. Müçtehit, âlim kişidir. Müçtehit, hisleriyle değil ilmiyle karar beyan eder. Onun için “Âlimin uykusu, cahilin ibadetinden efdaldir.” demişler. İlimsiz ibadet olmaz. Herkesin ibadeti ilmi kadardır.

Mezhepler coğrafi, sağlık, güvenlik, iktisadi ve sosyal şartların zarureti doğrultusunda gelişmişlerdir. Kur’an’a ve hadise ters hiçbir görüş İslam adına olamaz. Kur’an ve hadise zıt fikir ileri sürmek insanı küfre götürür.

Dönelim bir mesele hakkında isabetli görüş veremeyen âlime.  O âlim, o mevzu ile alâkalı hatırı sayılır emekler harcamıştır. O âlimin görüşü, İslam dininin özüne ters olmadıkça; mesele hakkındaki görüşünde yanılgısı olabilir. Allah, hiçbir kimsenin emeğini karşılıksız bırakmaz.

İyi bir iş yapan kişi üç kademeli sevap alır. Kötülük yapanın cezası yani günahı tek kademedir. İyilik yapan kişi iyilik yapmayı niyetine koyduğunda bir sevap alır. O iyiliği yapmak için çalışmak hazırlığında iki sevap alır. Kişi, o niyetini eyleme dönüştürdüğü anda da üç sevap alır.

Kötülüğü hedefleyene niyetinden dolayı günah yazılmaz. Ta ki kötülüğü hayata geçirdiği an günah işlemiş olur. İslam da, eyleme dönüşmedik düşünceye ceza addedilmez.

Ne yazık ki bazı şarlatan tipler, dini hükümleri de şirazesinden saptırmaya kalkışıyorlar.

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!