Yazıya, iki soru ile başlamak istiyorum. Birincisi insanlar, acaba ölülerden niye korkarlar? İkincisi, ölülerin kime ne zararı olabilir?

Bu sorulara cevabı, yazımın ilerleyen bölümlerinde yer vereceğim. Toprağın karnı olan mezar âlemi, ana rahmi gibidir. Ölüler, mezarında yeniden dirilecekleri maşeri günü beklerler. Ölüler, ölmüştür. Diriler az veya çok yaşayarak, yaşamlarının nihayetinde ölmüş ve hak evine varmışlardır. Onların hak evleri, asıl yurtlarıdır. Onların yurdu, ahiret dünyası olmuştur. Dünyalık gözle görülen mezarın dışı, onların yurdudur. Mezarın iç âlemi bu dünyalık gözle görülmeyen bir yurttur. Bu yurt, onların ebedi istinatgâhıdır.

Dirilerin ölümü Allah’ın hükmü ile olur. Allah’ın emri dışında hiçbir şey olmaz. Ölüler ve dirilerin dünyevi yaşamdan uhrevi yaşama geçerken ki durumlarını Allah, Kur’an’da aydınlatıyor. Allah hükmünü Kur’an’ın dördüncü suresinin 78’inci ayeti ile yirmi birinci suresinin 34 ve 35’inci ayetlerinde beyan buyuruyor. Ölüleri diriltip kabirlerinden çıkarmak ise Allah’ın doksan dokuz sıfatından biri olan “El bâis” ismine hastır.

            Dirilerin yurdu, doğdukları bu dünyadır. Diriler, ana rahminde can bulur. Babadan olurlar ve anadan doğarlar. Bu dünya geçici bir dünyadır. Yalan dünya denilmesi doğru olmuyor desek yeridir. Çünkü yaşanan, görüp geçirilen bir dünya var. Bir vakıa var. Yalan ise olmayan bir şeydir. Fani dünya demek daha doğru bir ifadedir. Bu dünya hâli geçici bir hâldir. Allah, Rahman suresi ayet 26 ve 27’de: “Onun üzerindeki her şey fanidir. Ancak yücelik ve ikram sahibi Allah bakidir.” buyuruyor.

            Ölülere düşman da, hasım da olunmaz.  Ölüler, saygı ile anılır. Hayır dua ile yâd edilir. Onlar için asıl yurtlarının cennet olması istenir. Dileriz, hepsinin yurdu cennet olur. Onun için “Cennet mekân” denir. Cennetlikler, cennete liyakatli olanlardır. Cennete ancak ve ancak layık olanlar girer. Bu kelam, yüce Allah’ın Bakara suresi ayet 25’de Kur’an da buyruğudur.

            Ölülerden kimseye zarar gelmez. Onlar, ölümleriyle zararsız vaziyete gelmişlerdir. Onlar, yeniden dirilecekleri günü beklerler. Onların dirilişleri, bir daha ölmemek içindir. Bir kere ölüp yeniden dirilen bir daha hiç ölmeyecektir.  Ölüler, ölümsüzlüğe giden gerçek yolculardır. Her ölünün ölüm hâli; esasında dirilere bir derstir. Her ölen, ölümüyle insanlara faydalı bir ders okutmuştur. Mesele, bu dersi anlayacak kafanın durumunda.

            Diriler ile ölülerin hâlini irdelediğimizde karşımıza pek çok soru çıkar. Diriler ile ölüler, hep mutlu ve huzurlu mudur? İnsan, nasıl mutlu ve huzurlu olur? Dirilerin mutlu ve huzurlu hâlleri gibi ölüler yurdunun da mutlu ve huzurlu olanları olur. Dirileri mutlu ve huzurlu eden şeyler, ölüleri de mutlu ve huzurlu edecektir. İnsanları mutlu ve huzurlu eden şeyler nelerdir? Asıl cevap bulunması gereken konular bunlardır.

            İnsan, ölmekten değil kötülük yapmaktan korkmalı. İnsanın gözünü korkutan ölüm değil yaptığı kötülüklerdir. Yapılan kötülük, kötülük yapanı asla mutlu ve huzurlu etmez. Bazı kötülük meyyali insanlar yaptıkları kötülüklerden mutlu ve huzurlu görünseler de, onların mutlu ve huzurlu görüntüleri yalancı bahar gibidir. Gelir ve geçer. Esasında kötülük yapanlar başta kendilerini aldatanlardır. Bir başkasının gözyaşları ile yoğrulan harçla yapılan binadan kime ne hayır gelir ki?

            İnsanların diri iken yaptıkları iyilik ya da kötülükler kendileri içindir. Bir insanın hedefi, işin özünde kendisidir. İnsanın, hedefinin arkasında kendisi vardır. İnsan iyilik gözeterek bir hedefe varmak istese de yine iyiliği enin de sonun da kendisine dokunur.  Kötülük yapsa da, kötülüğü işin nihayetinde kendisine isabet eder. Kişinin hedefte vurduğu aslında kendisidir. Kendi benliğidir. Kişiliğidir… Kişiler yaptıklarıyla kaimdir. Kişilerin eylem ve söylemleri değerini artırır ya da azaltır.

            Dünya yurdunda kişin yapması gerekenler ile yapmaması gerekenler vardır. İnsanın yapması gerekenlerin başında sevgi, saygı, hoşgörü, yardımlaşma, dayanışma, adil olma, iyilik ile faydalı eylem ve söylemlerdir. İnsanın yapmaması gerekenlerin başında ise bozgunculuk, fitne, fesat, gammaz, lafazanlık, hırsızlık, yalancılık, iftira, gasp, soygun, haksızlık,  talan vs. kötülük içeren eylem ve söylemlerdir.

            Bakınız insan ne kadar varlıklı ve kudretli olursa olsun ayağındaki çorabını dahi diriler yurdundan ölüler yurduna giderken götüremiyor. İnsan, kefenini dahi kendisi giyemiyor. O sarıp sarmaladıkları kefeni, başkaları giydirir.

Diriler yurdundan ölüler yurduna kimin ne götürdüğünü söyleyeyim. Bu söz Hz. Peygamberin mübarek sözüdür. Herkesin götürdüğü iyilik ile kötülükleridir. Kişinin öbür âleme götürdüğü iyilikler hangi iyiliklerdir? Bu sorunun cevabını Peygamberimizin bir hadisi ile cevaplayalım. Hz. Peygamber:

-Bir kişi öldüğünde üç amelinin sevabı devam eder. Birincisi yetiştirdiği hayırlı evlâdın işlediği iyi ve güzel işlerin sevabından pay alır. İkincisi, dünyada iken öğrettiği hayra vesile olan ilmin varlığı sürdükçe sevaptan hisse alır. Üçüncüsü sadaka-i cariye denilen amme adına yaptığı kurum, kuruluş, yol, yapı vs. nin etkinliği sürdükçe sevaptan hak sahibi olarak hakkını alır.

Tersinde; kişi dünyada insanları kötülüğe alıştırdı ise insanların kötülük işlemesine vesile olduysa?  Eseri olan o kötülüklerin etkisi yaşandıkça o kişi de, o kötülüklerin vebalinden payını alacağını unutmasın. Ölüm halinde huzurlu ve mutlu olmak istersen; diri iken ki hâlinde iyi ve güzel işler yap!

            Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!