Bir insanın sağlığı ve aklı en büyük sermayesidir. “Akıl, yiğidin sermayesidir.” derler. Gerisi, teferruattır. Önemli olan sağlığı ve aklı yerli yerinde, yeterince kullanabilmektir.

            Aklın hüküm sürmediği alanlarda insan iradesine duygular hâkimiyet sağlar. Duygular, insanı her an yanılgıya götürebilir. Akıl, düşünür. Ölçer ve değerlendirir. Fayda ya da zarar durumuna göre vaziyet alır. Aklın, olmadığı yerde hisler öne çıkar. Kişinin kârı aklı oranındadır.

            İnsan, ne kadar akıllı olursa olsun. Olmayan bir şeyi yoktan var edemez. Aklın böyle bir gücü yoktur. Allah, hiçbir akla hiçbir şeyi yoktan var etme yetisi vermemiştir. Allah, yoktan var etme yetkisini kendi elinde tutmuştur. Böyle bir kudreti hiçbir varlığa vermemiştir. Ancak, insana araştırma ve çalışmalarının karşılığı olarak evrende olan bir şeyi ortaya çıkarma yeteneği verilmiştir.

Evrende olanların her biri Allah’ın birer eseridir. Akıllı insan, aklı mesabesinde Allah’ın eserlerini bulup ortaya koyar. O eserlerden zamanın şartlarına göre faydalanmasını bilir. Daha doğrusu, insan aklı âlemdeki varlıkların mevcudiyetinden istifade ile gelişim sağlar. Yararlanır. Aşamalar kaydeder. Nitekim teknolojik buluşlara bakıldığında; her şeyin bir diğerinden kopya olduğu görülecektir. Bir makinanın tasarımında en önemli kopya bir insan ya da bir hayvanın varlığıdır.

            İnsanlığın, zamanın şartlarına göre refah içinde yaşamak için icatları olmuş. Olacak da… Allah, gelişime teşvik veriyor. Teşvik ediyor. Her insanın faydalı bir buluşuna, yaptığı her hangi bir yararlı işine karşılık mükâfat veriyor. Bu teşvik ve mükâfatın adına dini terminolojide “sevap” deniliyor.

            Modern dünya olarak addedilen günümüzden tarihin derinliklerine doğru biraz inelim. Tarihe indikçe teknolojik gelişimler görülecektir. Teknolojik gelişimler sadece matematikle olmaz. Yalınız fizikle de olmaz. Sadece kimya ile de olmaz. Tek astronomi ile hiç olmaz. Teknolojik aşamalar tarih, coğrafya, astronomi, fizik, kimya, biyoloji, matematik, geometri, iktisat gibi müspet bilimlerin bilgi bütünlüğü ile olur. Akıl, bilgide zafiyet kabul etmez. Zayıf bilginin ürünü arızalı olur.

            Teknolojik gelişimin taklit tasarımlı olduğunu gözler önüne sermek için NUH’UN gemisini inşa dönemini gözden geçirmek lazım. Akıl, Nuh, tufan, gemi ve tavuk teknolojinin en can alıcı örneğidir.

            Önce Hz. Nuh’un kıssasına değinelim. Hz. Nuh’un asıl adı Şakir’dir. Nuh ismi kendisine sonradan verilmiştir. Nuh’un anlamı çok ağlayan demektir. Hz. Nuh, bir peygamberdir.

            Hz. Nuh’a, Allah peygamberlik görevi vermiştir. Peygamberlerin vazifesi, içinde bulundukları toplumları ve gelecek nesilleri Allah inancına davettir. Kötü hasletlerden uzaklaşmak ve faziletli davranışlara davettir. Yoksa hiçbir peygamber, hiçbir insanın yakasından yapışarak illa sen şöyle inanacaksın şeklinde tebliğle mükellef değildir. Tarihte de hiçbir peygamber hiç kimsenin yakasından yapışarak tebliğe kalkışmamıştır. Böyle bir tutum ilahi buyruğa aykırıdır.

            Hz. Nuh’a peygamberlik görevi verildiğinde kavmi onu yalanladı. Allah’a imana davetine, tufan öncesi sadece seksen kişi iman etti. Toplum fasık idi. Bozgunculuk toplumun “baş belâsı” idi. Fesat, haset, ara bozuculuk, kargaşa, fitne gibi kötü hâller revaçta idi. Doğrular itibar görmüyordu. Nuh Peygamber, kavminin bu durumuna çok üzülüyordu. Kavminin duyarsızlığından dolayı kendilerinin başına bir felaketin geleceğinden korkuyordu. Hz. Nuh’un uyarılarına kavmi kulak asmıyordu. Kulak asmadıkları gibi onu yalanlıyor ve alaya alıyorlardı.

            Kur’an’ı Kerim’de belirtildiğine göre; günün birinde Hz. Nuh, Allah’a: “Allah’ım, ben mağlup oldum. Benim intikamımı anlardan al.” şeklinde duada bulunur. Hz. Nuh’un bu duası üzerine Allah, Nuh’a bir gemi yapmasını buyurdu. Hz. Nuh:

-Ya Rab! Ben, gemi yapmasını bilmiyorum. Dediğinde, Cenab-ı Mevlâ:

-Ey Nuh! Tavuğun göğüs kemiğine de mi, bakmazsın!

            Bu uyarı üzerine Hz. Nuh, gemisini inşa eder. Bir rivayete göre gemi inşaatı yüz elli yılda tamamlanır. Kur’an buyruğunda gemi inşasında tahta ve çivi kullanıldığı belirtilir. Gemi üç katlı yapılır. En üst katta insanlar. İkinci katta ehli hayvanlar ile ehli kuşlar. Üçüncü katta ise vahşi hayvanlar ile vahşi kuşlar yer almıştır. Akıl ve sermaye işte budur. Gemi inşa olunca Kur’an ifadesinde Allah:

            -Göklere kapılarını açması emrini verdik. Göklerden şaldır şaldır sular döküldü. Yere de kapaklarını açmasını buyurduk. Yerden göklere doğru sular fışkırdı. Gökten inen ve yerden fışkıran sular birleşince tufan oldu.  Yeryüzü ile birlikte Nuh’a inanmayanlar sulara gark oldu.

            Hz. Nuh’un gemisi, altı ay sular üzerinde dolaştı. Tufan bitip sular çekilince gemi karaya konakladı. Geminin inşası sırasında şeytan Hz. Nuh’a geldi ve dedi:

            -Ya Nuh, insanoğlunun helaki beş şeydendir. İstersen bunların üç tanesini sana söyleyeyim.

            Bunun üzerine Allah, Hz. Nuh’a:

-Onun söyleyeceği o üç şey kalsın. Söylemeyeceği o iki şeyi söylesin. Hz. Nuh, şeytana:

-Sen, bana diğer iki şeyi söyle. Dediğinde, şeytan:

-O iki şey haset ve hırstır, dedi.

İnsanlığı mahvı perişan eden iki şey haset ve hırstır. Bütün düşmanlıkların, kavgaların ve savaşların temelinde haset ve hırs yatar. Allah, insanlığı haset ve hırsın şerrinden korusun.

            Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!