Tellere kilit takmak ve ağaçlara çaput bağlamakla çocuk olmaz. Böyle inananlar onu kafalarından silsinler. Böyle inanış gaflet ve cehaletinden başka bir şey değildir. Tellere kilit takmak ve ağaçlara çaput bağlamakla hiçbir şey olmaz. Çaput bağlamak ve kilit takmakla hiç kimsenin davulu denk vurmaz. İşi rast gitmez. Hiç kimse mutlu da, huzurlu da olmaz. Böyle bir inanca sahip olan varsa mutlak yanılır.  O kişi bilsin ki, bu inanç batıl ve hurafe bir inançtır.

İnsanları, toplumsal yaşama bağlayan değerler ve ihtiyaçlar vardır. Toplumsal yaşamın iki ana öğesinden birisi erkek ve diğeri kadındır. Toplumsal yaşamın esası bu iki kişilikle birlikte başlar. Birlikte devam eder. Evlilik olmadan çocuk olmaz.  Biri erkek ve diğeri dişi olmadan bir yavrunun olması mümkün değil…

İnsanlık tarihinde anasız ve babası üç insan dünyaya gelmiştir. Bu olgu, o üç kişiye hastır. Birincisi ve ilki Hz. Âdem’dir. İlk insan odur. Bedeni, dünya toprağından yaratılmıştır. Hiçbir biçimde yaratılışında bir başka insanın vesilesi yoktur. Ondan önce cismen yaratılmış insan denilen varlık yoktur.

İkincisi ise dünya âleminin ilk kadın varlığıdır. Anasız ve babasız dünyaya gelmiştir. Varoluşu, anne baba ilişkisi ile değil Hz. Âdem’in bedeninden var olmuştur.

Âdem ile Havva, cennetten dünya coğrafyasına indirildikten sonra onların karı koca ilişkisi sonucu insan nesli çoğalmaya başlamış… Ölümlü dünyaya onlar ayak basmadan önce dünya toprağına hiçbir insanın ayağı değmemiştir. Onlardan önce de insan denilen bir varlık yoktur.

Âdem ile Havva neslinden anne baba ilişkisi olmadan yeryüzünde doğan tek insan Hz. İsa’dır. Baba etkenliği olmadan bir kadından doğmuştur. İnsanlık âleminde erkek ilgisi olmadan dünyaya çocuk getiren tek kadın, Hz. İsa’nın annesi Meryem Hatun’dur. Bu durum istisnadan öte mucizevi bir durumdur. Mucize, peygamberlere hastır. Her peygamberin kendine has mucizeleri vardır.

Mucize alelade bir durumdur. Bir mucize bir kere olur. Mucize, peygamberler üzerinden Allah’ın insanlara güç gösterisidir. Bir nevi insanlığa meydan okumasıdır. Gücü yeten var ise benzerini nasıl yapacaksa yapsın da görelim şeklinde uyarısıdır. Mucize, hangi peygamberde tecelli etmiş ise o peygamberin peygamberlik delilidir. İlahi kayıtta peygamberliğin tescilidir.

İnsanlık var olalı diğer insanların tamamı anne ile baba aracılığıyla dünyaya gelmiştir. Bu hâl, Allah’ın bir kuralıdır. İlahi kudretin koyduğu kuralı bozmaya hiçbir faninin gücü yetmez.

Bir doğumun gerçekleşmesi için bazı sebeplerinin olması şarttır. Bir çocuğun dünyaya gelebilmesi için sağlıklı şartların oluşması lazım. Çocuk, sağlıklı şartlarda aranır. Çocuk, ancak Allah’tan istenir. Çocuğun olması için sağlıklı nedenler oluşturulur.  Hurafe ve batıl şeylerle çocuk istenmez! Ağaca çaput bağlamakla, tellere kilit takmakla ve türbeye mum yakmakla çocuk olmaz! Böyle de çocuk aranmaz. Bilimsel yaklaşıma itibar etmeyenler ya çaputlara ya da kilitlere takılır kalırlar. Dünyanın kuralı nasıl ise terane öyle dönecektir. Kurulacak bir başka dünya yoktur.

Dünyanın kurallarından güneş nasıl her zaman doğudan doğup batıdan batıyorsa, bir çocuğun doğuşu da baba sulbu ve anne rahmi aracılığı ile olur.

Yaşanan günler, hep günlük güneşlik geçmez. Hava bazen fırtınalı olur. Esas olan fırtınalı hayata dayanabilmektir. Kaderin cilvesi çeşitli şekillerde ve farklı zamanlarda her insanın karşısına değişik biçimde çıkabilir.

            Tekfir suresinde Allah: “Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz bir şey yapamazsınız!” buyuruyor. Bu buyruk üzerine Allah’tan hayırlısını dilemekten başka çare var mı? Diye düşünürken yaşananları kârlı atlatabilmek için hazırlıklı olmak lazım. İşin esasını inşa ederken varsayımlardan öte bilimsel olana itibar etmek lazım! Hurafe ve batıl inançlardan arınmak gerek… Orijinal dinde batıl ve hurafe olmaz. Batıl ve hurafeler, çakma dinlerde olur. İlahi buyrukta, hurafe ve batıl olmaz.

Hurafe ve batıl fikirler, cahil ve gafilleri sömürmek için ortaya atılan birer oltalardır. Bu oltalara takılanlar avlanırlar. Bunu anlamak çok da zor değil. Batıl ve hurafe fikirlerin her biri birer çıkar tuzaklarıdır. Hani derler ya, İslam dini akıl dinidir diye. İslam dininin muhatapları da akıllı insanlardır. Bu nedenle, aklı olan insan hurafe ve batılın ağına takılmaz. Takılırsa da kendisi bilir.

             İnsan yaşamı için iki dünyanın olduğu bilimsel anlayışla görülür.  İnsan yaşamı için iki dünyadan birisi fani, ötekisi de bakidir. Fani dünyada yaşamayanın baki âlemde yaşaması mümkün değil. Bunun böyle olduğunu ilahi bilim söylüyor.

Yağmurların yağışı, rüzgârların esişi, güneş vs.nin doğup batışı yeni günlerin oluşumuna sebeptir. Yağmurlar, rüzgârlar, güneş ve ay bazen güzel günleri taşırlar. Bazen de felaket yaşatırlar. İnsan, neye müstahak ise onu yaşar.

Yağan yağmura mı, esen rüzgâra mı, doğup batan güneşe mi teşekkür edilir? Yoksa yağmuru yağdıran, rüzgârı estiren ve güneşi doğup batırana mı şükredilir? Bu iki sorunun cevabını aklı olan kendisi bulsun.

Varlığın kıymeti yoklukta belli olur. Sağlık, zaman vs. değerleri hor kullananlar; imkânlar elden gittikten sonra onların değerlerini anlarlar.  Geçen zaman ile gelecek zaman senin değildir. Senin olan zaman içinde bulunduğun vakittir.

Hurafe ve batıl yollarla bir şey istemek Allah’ın öfkesini kabartır. Dua, Allah’ın merhametini yumuşatır. Evlât, anne ile babaya Allah’ın bir emanetidir. Anne ile baba bir çocuğun dünyaya gelmesine birer aracıdırlar.  Anne ile baba kendilerine verilen emaneti verenin şanına yakışır şekilde değerlendirmeye mecburdur. Aksini herkes kendisi bilir. 

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli! Hoşça kalın! Dostça kalın!