“Rumların gayeleri Kıbrıs Türklüğünün Anavatan’ından tamamen ayırmak, bütün alakasını kesmek, böylece onu pençeleri arasına alarak kendi milli gayelerine mani olabilecek bütün engelleri ortadan kaldırmaktır. Milli gaye dedikleri de – şüphe yoktur ki – enosis değil midir? Bu basit insanların burunlarının ucunu göremeyecek kadar miyoplaşması ne kadar hazindir!” 1968

Dr. Fazıl KÜÇÜK

Birleşik Amerika Devletlerinin başına Donald Trump’un seçilmesi ile dünyamız yeni savaşlara doğru evrilmektedir. Kimin cebinin kimin elinde olduğu bu ortamda yapılabilecekler bile konuşulamıyor. Geçtiğimiz günlerde Suriye’de suçsuz insanları hedef alan kimyasal saldırıyı kimin yaptığı konusu karşılıklı suçlamalara dönüşmüş durumdadır. Yaşananlar, kimyasal bilmece olarak tanımlayacağımız Saddam’ın kimyasal silahlarını çağrıştırır noktaya doğru koşar adım gidiyor. Sonucunu da birlikte yaşayacağız.
Rusya Ortadoğu’da eline geçirdiği zemini kaybetmemek için olanca gücü ile bölgeye abanıyor. Kuzey Kore’nin ise dünyaya meydan okurcasına yaptığı nükleer bomba denemeleri Amerika’nın tepkisini çekiyor. Buna karşın Kuzey Kore, kurucu liderinin 105. doğum günü (Güneş Günü)kutlamaları sırasında uzun menzilli füzelerini sergiliyordu. Bu nedenle bölge ve dünya dengeleri sürekli olarak değişiyor.
Suriye’de Esad’ın geleceği konusunda çelişkili açıklamalar yapılıyor olması bölgedeki savaşın daha uzun süre devam edeceğinin de göstergesi oluyor. Bunlar yaşanırken bir araya gelen Amerika – İngiltere – Almanya – İtalya – Fransa – Kanada ve Japonya’nın yanı sıra Türkiye – Suudi Arabistan – Birleşik Arap Emirlikleri – Ürdün ve Katar’ın da bir araya gelmesi ile oluşan yapı Rusya’ya bölgedeki konumu için sert uyarıda bulunmakla yetiniyordu. Yapılan bu uyarıyı Putin, “sıkıldım kızlar” diye yanıt vererek bildiğini okumaya devam edeceğinin de ipinin ucunu vereceğini söylemiş oluyordu.
Dünya bu kadar yoğun gündem içinde boğuşurken Kıbrıs konusu dünya gündeminde sıralamaya bile giremiyor. Buna karşın adadaki uyuşmazlığı “ben çözerim” diyenler ısrar üstüne ısrar ediyorlar. Yaşanan son enosis açmazından sonra fazladan bir şeyin değişmediği inancında olduğumuzu kaydetmek istiyoruz. Akıncı’nın bu söylemle ortalıklara çıktığı günlerden bu yana fazladan bir ilerlemenin olmadığının da bilincindeyiz. Dilemiş olduğu sonucu alamamış veya alamayacak olması da dünyanın sonu olmayacaktır. Açık yürekle ortaya çıkarak yaşadıkları sıkıntıları anlatması sonrasında Kıbrıs Türkleri de rahatlamış olacaktır. Hiç kimse boğazına sarılarak bu işi neden çözemedin demeyecektir.
Rum siyasetçiler arasında sözüne biraz olsun güvenilir bulduğumuz Dışişleri Bakanı Bay Yannakis Kasulidis, müzakere masasındaki anlaşmazlıkların, “küçük ama önemli olduğunu” söylüyordu. Kasulidis’in küçük konular olarak gördüğü konuların başında Kıbrıs Türklerinin güvenlikleri gelmektedir. Güvenliğin bu kadar ucuz olmadığının da bilincinde olduğuna vurgu yapmak istiyoruz. Kasulidis, “Kıbrıslı Türklerin kendilerini aynı derecede güvende hissetme haklarına itirazımız yok. Kıbrıs sorunu, 1974’te meydana geldiği gibi işgal ve Türk askeri varlığı sorunudur. Türk askeri çekilmezse, işgale son verilmezse herhangi bir çözümün anlamı yoktur. Bu çözümeden geriye kalanların çözülebileceğini öngörmüyorum. İngiliz Dışişleri Bakanı Boris Johnson’un güvenlikle ilgili değerlendirmeleri de yeterli değildir” diyordu.
BM Genel Yazmanının temsilcisi Espen Eide, müzakerelerde gelinen noktanın puslu bir manzara içerisinde seyretmeye devam edeceğinin öngörüldüğünü belirtiyordu. Alithia gazetesinde yer alan habere göre Bay Nikos Anastasiyadis Paskalya Yortusu nedeniyle yaptığı açıklamada, Birinci ve öncelikli kaygım elbette, Kıbrıs’ın bütün sakinlerinin endişelerine yanıt verecek ve müzakerelerde temsil ettiğim Rum toplumunun yani Kıbrıslı Rumları koruyacak, geleceğini güvenceye alacak, varlığını tehlikeye sokmayacak bir çözümdür” diyordu. “Temmuz’a kadar çözüm olanaklı değil” diye de ekliyordu.
Karşı taraf çözümsüzlüğü ısrarla körüklerken bizlerinde artık sıkıldım kızlar diyerek gelinen noktayı dünyaya anlatmamız gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…