İlahi dinlerden Yahudilik ve Hıristiyanlık dinlerinin indirildiği dönemlerde, yeryüzünde dört büyük İmparatorluk hükmü sürüyordu.

Yahudilik dini Hz. Musa aracılığı ile İsrailoğullarına gelmiş ilahi bir dindir. Hıristiyanlık ise milletine şamil olmak üzere Hz. İsa’ya gelen ilahi dinlerden birisidir. Her iki ilahi dinin geliş gayesi, insanlığı İslam’a hazırlamaktır. Bu iki din de, sonlu dinlerdir. Ancak sonu olmayan kıyamete kadar baki kalacak olan tek din İslam’dır.

            Bu iki dinin risâlet dönemlerinde, yeryüzünde hüküm süren imparatorluklardan birincisi Roma İmparatorluğudur. İkincisi ise, İran merkezli Sasani İmparatorluğudur. Üçüncüsü ise Hindistan diyarında hükmü ferman olan Hint İmparatorluğu ve dördüncüsü de Çin İmparatorluğudur.

            O devirlerde Avrupa, Asya ve Afrika’nın büyük bölümleri Roma İmparatorluğunun hegemonyası altında idi. Asya ve Afrika’nın diğer büyük bölümüne hâkim olan imparatorluk ise İran İmparatorluğu idi.

Hint ve Çin imparatorlukları ise kendi içlerine kapanık hayat sürüyorlardı. Siyasi ve askeri açıdan çevre ile alâkaları pek yoktu. Bu iki imparatorluk içe dönük yaşam sürdükleri için diğer alanlar Roma ile İran imparatorluklarının egemenlikleri altında kalmıştı. İslam öncesi, Hıristiyanlık ve Yahudilik Roma ile İran İmparatorlukları nüfuzu altında kalmıştır.

            Hıristiyanlık ve Yahudilik dinleri, hükümran olan Roma ile İran İmparatorluklarına hükmedemeyince bu iki imparatorluk o dinlere hükmeder hale gelmiştir. Hâkimiyetin etkisiyle bu iki dinde de, o iki imparatorluk haddinden fazla bozukluk ve sapıklıklar oluşturdular. İşin içine bozukluk ve sapıklıklar girince batıl ve hurafe düşünceler doğdu.

            Yahudilik, Romalıların pençesinde bir av durumuna düştü. Yer yer de İranlıların baskısı altında kaldı. Hal böyle olunca, Yahudilik dünya coğrafyasında geniş alanlı yaşam sahası bulamadı. Sanki İsrailoğullarına has bir dinmiş anlayışı oluştu.

            Hıristiyanlık ise Roma İmparatorluğunun gölgesinde kaldı. Hıristiyanlığın gizliden yayılmaya çalıştığı Filistin, Suriye, Mısır o çağda Roma’nın hükmü altında idi. Roma devleti, Hıristiyanlık anlayışını sindirme, yıldırma, baskı altında tutma, korkutma ve içerisine fitne sokma gayretinde idi. Bu metotlarla Hıristiyanlığı ezmeye çalışıyordu. Roma, on binlerce insanı vahşice katletti.

            Roma İmparatorluğu putperest anlayışını Hıristiyanlığın içesine sokmakta kendi zaviyesinden büyük başarı sağladı. Bu sayede Roma’nın batıl ve hurafe mitoloji ile efsanevi menkıbeleri Hıristiyanlığa sokulmuş oldu. Bununla birlikte eski Yunan felsefesinin putperest zihniyeti Hıristiyanlığa karıştı.

Batıl, hurafe ve putperest anlayışlar Hıristiyanlığa girince, Hıristiyanlık tahrif oldu. Tahrif olunca Yahudilik gibi Hıristiyanlık da ilahi din olma özelliğini yitirdi.

            Bir dinin din olma özelliği beş unsurdan doğar. Bir din can, mal, akıl, inanç ve nesil güvenliğini kapsamıyorsa o din, din değildir. Daha öz ifade ile semavi bir din değildir. Semavi dinin özelliği olan bu beş unsur ancak adaletin doğru işleyişi ile kaimdir. Adaletin olmadığı yerde zulüm hâkimdir. Zulmün olduğu yerde tiranlar hüküm sürer.

Roma ve İran İmparatorluklarında, içlerindeki tiranlar çıkar korkuları nedeniyle semavi dinlerin varlığına karşı çıkmışlardır. Tiranların dine karşı çıkışları, aslında semavi dinlerin tevid inancına değildir.

Tiranların semavi dinlere karşı çıkışları, tevhid anlayışı adı altında çıkarlarını koruma ve kurdukları sömürü düzenlerini sürdürme gayretleridir.

Tarihin hangi döneminde olursa olsun adalet sisteminin teşkiline en çok karşı çıkanlar, çıkar gruplarıdır. Bu gruplar doğrudan değil halkın kutsal değerlerini kullanarak sömürü çarklarını çevirmek isterler.

            Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!