Fakirin küçük oğlu o kişinin, o an bir şeylere moralinin bozulmuş olabileceğini düşündüm. O gün, kendisine konu ile alakalı soru sormadım.

İki ay sonra aynı kahvehanede o kişiyle tekrar karşılaştığımda, yaşadıkları bu elim hadiseyi bir vesile ile bir daha anlattı. O iğrenç olayı yine aynı duygularla anlattı. Hadiseyi anlattıkça duygulanıyordu. Duygulandıkça kimyası bozuluyordu. İçinden geçenler suratından bütün açıklığı ile okunuyordu. Eskiler derlerdi:

-Hırsızlık bir yumurta ile başlar. Sonra tavuk çalar. Daha sonra bir koyun çalar. İş çığırından çıkar. Çığırdan çıkınca da hırsız sürü çalmaya başlar.

Hemen belirteyim. Hırsızlığın kendisi vahim bir vakıa... Hırsız ise içinde yaşadığı toplumun sırtında kanserli tam bir ur gibidir. Bu kanserli urun peydahlanmasında suçlu kim ve kimler? Kişinin kendisi denebilir. Ama bu yeterli cevap mı? Kişinin kendisinden başlamak üzere aile, toplum, millet ve devlet… Suçluların türemesinde vebal herkesin! Fakat bu hikâyede, dokuz hırsızın fakirin bir koyununu açlıktan ya da yokluktan çaldıklarına katılmıyorum. Dokuz hırsızın bu menfur davranışları; tam bir şahsiyetsizlik olsa gerek. İzan sahibi arlı adam böyle bir menfur olaya bulaşır mı?

Sekiz nüfuslu fakir bir ailenin hayallerini, umutlarını ve geleceğe yönelik hesaplarını yıkmaya kimin ne hakkı var? Bu tür hırsızlar, mutlak ceza görmeli ki; onların bu kerih hâllerinden başkaları zarar görmesin. Bataklıklar kurutulursa sivrisinekler yaşam alanı bulamazlar. Açlıktan, yokluktan ya da naçarlıktan bir kişi hırsızlığa tevessül etmiş ise bu suçu işleyenden çok işletenler suçlu değil midir?

Bir toplumda aç, yoksul ve naçar yaşayan insan sahiplenilmiyor ve ihtiyaçlarını karşılanmıyorsa bu kişi ne yapar? Kendilerini geçindirecek iş bulamıyorlarsa ne yapabilirler? Bu tipler, ihtiyaçlarını karşılamak için ne yapsın? Namus ve şerefini mi satsın?

Bir toplumda bir insan meşru yoldan kazanç temin edemiyorsa buna sebep kimdir? İnsanların kazanç yolları kapandığında o insanların hırsızlığa meyilleri her an artabilir. Bu durum vicdan sahiplerinin vicdanını sızlatmaz mı? Herkes elini vicdanına koyup insaflıca düşünsün. Asıl suçlular, bu mabeyinle türeyen suçları düşünmeyenler değil de kimdir? Suçluların varlığı, suç alanlarının varlığına bağlıdır. Hırsızlığın şakası, küçüğü ya da büyüğü olmaz. Hırsızlığın hepsi de içerik olarak birdir.

Hırsızlık olayı, bir başkasının hakkını gizliden ele geçirmektir. Hırsızlık, yüz kızartıcı bir suçtur. Hırsızlık her iki dünyada da insanın alına yapıştırılmış kara bir yaftadır. Her kişi alnına bu kara lekeyi kendisi sürer. Hırsızlığın affı, hak sahibine aittir. Hırsızlığa maruz kalan kişi, mağdur olandır. Mağdurun mağduriyeti giderilmedikçe gönül burukluğu düzelir mi?

Hak teslimiyeti başkadır. Ceza verme yetkisi başkadır. Hakkın iadesinde mazlumun itibarını maddi ve manevi olarak iade vardır. Ceza kesmede gaye, caydırıcı niteliklidir. Ceza kesme yetkisi devletin hukuk mercilerine aittir. Bu mercilere ait yetkileri kullanmaya ehil olmayan hiçbir kişi ceza vereme            z. Kötülükler, şeytani vesveselerden kaynaklanır. Hırsızlık da çok kötü bir hadisedir. Hırsızlık, insani değerleri önemsemeyenlerin işidir. Hırsızlığın sonu felakettir.

Allah, insanlar arası sosyoekonomik dengenin sağlanmasını emretmiş. Bu sebeple zekâtı farz kılmış. Sadakayı, vacip ve müstahap gibi hükümlerle hükmetmiş.  Zekât ve sadaka müesseseleri tam işlediğinde fakir ile zengin arasındaki uçurum daha çok açılmak yerine makas kapanacaktır.

Yardımlaşmayı ve dayanışmayı emir buyurmuş. Seninki senin, benimki de benim anlayışının önüne set çekmiştir. Zenginin mal varlığındaki zekât veya sadaka miktarı fakirin hakkıdır.

Allah, mal varlığını kimilerine doğrudan kimilerine de bir başkası üzerinden dolaylı olarak verir. Buradaki sırrı anlamak ancak basiret ve feraset sahiplerine aittir.

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!