Değerli okurlarım, Hz. Peygambere gelen yalan bir haber üzerine kendisine zekât getiren grup hakkında;  kendilerine elçi gelmediğini bildirdiklerinde onların yalan söylediklerini düşünerek gelenleri hapsetmek istedi. Bunun üzerine önceki yazımda mealini bildirdiğim ayet nazil oldu.

            Allah-u Teâlâ, bu ayetle amentüye inanmış insanları uyarıyor. Fasığın bir haberine beş boyutlu bakmak gerekiyor.

Birincisi; fasık tipin yalan, iftira, gıybet, dedikodu gibi asılsız haberlerle her an fitne ve fesat çıkarabileceği hususunda kişi ve toplumu ikaz ediyor. İkincisi; fasık asılsız bir haber ile kişi ya da toplumu kandırmaya, yanıltmaya ve aldatmaya yönelik hareketine dikkat çekiyor. Üçüncüsü; fasık yalan bildirisiyle masum insanların başına telafisi mümkün olmayan sorunlar çıkarabilecek kadar insafsız, vicdansız ve kötü bir tip olarak yaftalıyor. Masum her iki tarafı da suça itme gayretinde olduğunu ortaya koyuyor. Çeşitli düşmanlık ve husumetleri körükleyeceğini bildiriyor. Dördüncüsü; fasığın, masum insanları kandırdığını, aldattığını ve yanılttığını kendisinde hüner saydığını ve diğerlerini de ahmak yerine koyduğunu vurguluyor. Beşincisi; hepsinden beteri de bu insan, insanları aldatmak ve yanıltmakla hâşâ Allah’ı da kandırmaya kalkışıyor, demektir. Allah’ı kandırmaya, aldatmaya ve yanılmaya çalışan bir gafilden kötülükten başka ne beklenir ki?

            Yalan, hakikati gizlemeye çalışmaktır. Yalan eğriyi doğru, doğruyu da eğri gibi gösterme çabasıdır. Yalancı, hangi gerçeği kimden ne kadar saklayabileceğini düşünmeyen bir gafildir. Allah’ın kullarını kandırmaya çalışırsın ama görünmeyen gözlerin takibinde olduğunu düşünemeyecek kadar da gaflet içerisinde misin?

            Hz. Peygamber, bir hadisi şerifte: “Her kimi yaptığı iyiliği sevindirir ve yaptığı kötülüğü de üzerse; işte o mümindir.” buyurmuştur. Ayrıca, Hucurat suresinin 8’inci ayetinde ise Allah: “Allah’tan bir lütuf ve nimet olarak. Ve Allah Âlim’dir. Hâkim’dir.” buyuruyor. Her şeyin en iyisini ve en doğrusunu Allah bilir. Allah Resulü buyurdu:

            -Teenni Allah’tandır. Acele ise şeytandandır. Teenni, bir işin sonunu düşünerek yapmaktır. Acele etmeden yerli yerinde ve yeterince o işin gereğini yerine getirmektir. Ahmed bin Hambel’den rivayetle:

            -Uhud günü, müşrikler bozguna uğrayıp geri çekilince Allah Resulü (sav.): “Saf tutunuz da Rabbime övgüde bulunayım.” buyurmuş. İnananlar, Hz. Peygamberin gerisinde saf tutmuşlar. Hz. Peygamber duasında:

            -Allah’ım! Bütün hamd Sana’dır. Senin yaydığını toplayacak, Senin topladığını yayacak, Senin kurtardığını batıracak, Senin batırdığını kurtaracak yoktur. Senin sapıttığını doğrultacak, Senin doğrulttuğunu sapıtacak, Senin verdiğini engelleyecek, Senin engellediğini de verecek yoktur. Senin uzaklaştırdığını yakınlaştıracak, yakınlaştırdığını uzaklaştıracak yoktur. Allah’ım üzerimizdeki bereketini, rahmetini, merhametini, şefkatini, nimetini, faziletini artır. Bize olan lütfunu ve rızkını genişlet.

Allah’ım, senden bitmeyecek ve değişmeyecek nimetlerini isteriz. İhtiyaç günlerimizde Senden nimet, korku günlerinde emniyet dileriz. Allah’ım verdiğinin de vermediğinin de kötülüğünden sana sığınırız. Allah’ım bize imanı ve İslam’ı sevdir. Gönüllerimizi iman ziynetiyle süsle. Küfrü, günahı, kötülüğü ve isyanı bize çirkin göster. Bizi, Müslüman olarak öldür. Müslüman olarak dirilt. Bizleri fitneye düşmeyen ve perişan olamayan iyilerin arasına kat.

Bir de meseleyi fasık açısından ele alalım. Fasık, fesat kelimesinden gelir. Fesat, bozguncu demektir. İnsanları birbirine düşüren ve arabozan demektir. Fasık, insanlar arasına ayrımcılık, kin, nefret ve düşmanlık sokan karakterli insan tipleridir.

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!