Önceki yazımda şu dört hususa dikkat çekmiştim. Kelime ve ıstılah anlamlarını açıklamıştım. Hatırlamak gerekirse bu dört husus şunlardı: Liyakat, feraset, basiret ve dirayet idi.

İşin özü Allah, insanı İslam ile imtihan ediyor. Aklı ile deniyor. İslam, ilahi bir dindir.  Din, kurallar ve kaideler bütünüdür. Allah, dini ile insan yaşamını ölümünden doğumuna kuşatmıştır. Allah, hassaten insanın toplumsal yaşamdaki davranışlarına ölçü ve sınır koymuştur, demiştim.

Bu ölçü ve sınırlar; haklar manzumesi olarak ifade edilir. Başta bu haklar Allah hakkı, toplum hakkı ve kişi hakları olarak sınırlanır.

Kişi üzerindeki Allah hakkı, amentü esaslarına kişinin bağlılığı ve inancı oranında seyir eder. Amentünün altı esasına birden iman esastır. İtikatta bütünlük şarttır.  Birini inkâr, hepsini inkâr etmek gibidir. İman esaslarında şüphe ve tereddütte asla yer yoktur.

Müslümanım diyen kişi iman esasları ile İslam’ın beş şartını istisnasız kabul temekle mükelleftir. Müslümanlıkta, İslam’a aidiyet şarttır. Müslüman olan kişi İslam dini ile alakalı şu sekiz esas olan ef’alden mükelleftir.

Bir kişi, İslam’ın emir ve yasaklarından derecesine göre mükelleftir. Bir Müslüman, İslam’ın yapılması farz olan emirlerini ifa ile mükelleftir. İşlenmesi yasak olan haramlarından kaçınmakla sorumludur. Müslüman farz, haram, vacip, sünnet, mekruh, mubah, müfsit ve mendup olan toplamda sekiz hükümden mesuldür. Bu mesuliyetin şart ve gerekçeleri vardır.

Her şeyden önce insan akıl ve baliğ olmakla İslam’ın hükümlerinden sorumludur. Öncelikle bir insan iman esaslarına inanmakla mükelleftir. Sonra İslam’ın beş emrini şartları dâhilinde yerine getirmekle sorumlu olur.

Baliğ demek, buluğ çağına ermiş demektir. Buluğ çağına eren her akıllı insan kadın ya da erkek öngörülen şartlar dâhilinde liyakat, feraset, basiret ve dirayet sahibi kabul edilir.

İslam’da emanet liyakat sahibine verilir. Başta akıl, insana emanettir. İnsan da, aklına emanettir. İnsanın elde ettiği ve uhdesinde bulundurduğu her şey insana ve aklına birer emanettir. Allah’ın emir ve yasaklara ait çizdiği hudutlar kapsam dâhilinde insana birer emanettir. İnsan, bu emanetlere sadakatiyle imtihan olur. Akıl ve buluğ çağına ermiş hiçbir insanın; Allah’ın koyduğu imtihandan muaflığı yoktur.

İnsana muamelatı, kaşı, gözü, aşı, ekmeği, gücü, kuvveti, imanı ve ibadeti birer emanettir. İnsan bu emanetleri zamanında, yeterince ve yetkisince yerine getirmekle mükelleftir.

Akıl ve buluğ çağının şartlarıyla mükellef olan kişi, kendisine tevdi edilen iman esaslarına inanmakla mesuldür. İslam’ın esaslarını yerine getirmeye layıktır ki, liyakatinden dolayı İslam o kişiyi sorumlu tutar.

İnsan gözünün, özününün ve sözünün hamlelerinden mesuldür. Büyük hesap günü mutlak gözünün gördüğünden, özünün hükmünden ve sözünün esasından sorumludur. 

İnsan, hakikat alemini unutmadan yalan dünyanın gerçeklerini yaşar. İşte bu yaşantı insanı ya cennete ya da cehenneme götürür. Her insan yaptığı iyilik ya da kötülüklerden imtihan olur.  İmtihanı başaran cenneti, kaybeden cehennemi hak eder. Bu Allah’ın insanlara vaadidir. Bu vaadi Allah, insanlara kelam-ı kadimde buyuruyor.

Söz, inanmış insanadır. İnanmayanı hiç kimsenin ikna mecburiyeti yoktur.  Allah, bu ikna mecburiyetinden peygamberlerini dahi mesul tutmadı. Sadece onlara tebliğ görevi verdi. Günümüz deyimi ile: Sözün özü Allah, hiçbir kimseye bir başkasına dayatma hakkı tanımadı.

Alla, hiçbir insana bir başkasına ne cennetten bahçe satma ve ne de bir kişiyi cehennemin gayya kuyusuna atmak hakkı tanımadı.

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!