Bilirsiniz, dar çevrelerde hasetlik ile fesatlıklar epeyce abartılı olur. Hasetler ile fesatların bozguncu ayranları kabarınca inanın göçürmedik kale duvarı, sur da açmadık gedik ve bozmadık ara bırakmazlar.

Halis ile Muhlis’in arasını açmak için bazı münafık ve müzevirler takımı çok mücadele verirler. Getirilip götürülmek istenen laflara Halis’de, Muhlis’de aldırmazlar. Münafıklar ile müzevirler seyire bakmak için Halis ile Muhlis’i boğuşturmaya çok uğraşırlar.  Ne kadar uğraşsalar da Halis ile Muhlis, münafık ve müzevirlerin oyununa gelmezler.  Oyuna gelmeseler de bir daha da bilinçli olarak bir araya gelmezler. İkisi de akıllı hareket ederler. Akıllı aslan, hiç tuzağa düşer mi?

Halis ile Mulis’in, ikisinin de aileleri vardır. İkisi de, birbirinden ayrı diyarlarda yaşarlar. Hemen belirteyim. Halis ile Muhlis’i, münafık ve müzevirlere karşı yaşlı komşu bir dişi aslan uyarır ve şöyle der:

-Aman ha! Sizi birbirinizle tutuşturmak isteyen bazı münafık ve müzevirler var. Aklınızı başınıza alın. Sonra başınıza, altından kalkamayacağınız işler açarsınız. O yaşlı dişinin ikazına Halis ile Muhlis, ciddi manada kulak verirler.

Halis ile Muhlis’i birbiriyle boğuşturamayacaklarını anlayan kötü karakterliler, bu kez Halis ile Muhlis’in çocuklarını kaynattıkları fitne kazanının içine çekmeye çalışırlar. Bu durumu da fark eden Halis ile Muhlis, şerlilerin şerrinden eş ve yavrularını uzak tutarlar.

Halis, o münafık ve müzevirlerin kötü niyetlerinin altında yatan nedenleri kendi çapınca araştırır. Halis, yakın çevredeki diğer o müzevir ve münafıkların tutum, tavır ve söylemlerinden şeytani gayeyi çözer. Meğer ortalığı bulandırmaya çalışanların kendi aralarında miras paylaşımı yapamayanlar olduğunu anlar.

Anne ile babasına yakın olan aslan kardeşler, diğer kardeşlerine pay vermek istemezler. Anne ile babanın mülkiyetini tek başına ya da anlaştığı diğer kardeş ile öbürlerini ortamdan uzaklaştırmaya çalışırlar. Bu tipler kendilerini sürekli “Sütlü keçinin kel oğlağı” olarak görürler. Arslan payını kendilerine yosarlar. Tek hak sahibi olarak kendilerini bilirler. Diğer kardeşlerinden hakkı olandan hakkını dahi kıskanırlar. Bu menfaatçiler, Halis ile Muhlis’in durumlarından bu nedenle hoşnut olmazlar. Kendileri açısından onları etrafa kötü örnek olarak takdime çalışırlar. Mahal dışında kalan bazı sersemler de bu vaziyeti anlayamazlar. 

Bazı topluluklarda bazıları kuru gürültüye giderler. Eğriye doğruya kafa yormazlar. Bazıları da, hak hukuk tanımazlar.

Bir gün ilahi emir tecelli eder. Hak vaki olur. İki aslan kardeşten yaşça küçük olan Muhlis hakkın rahmetine kavuşur.

Bu hikâyede duruma üzülecek olunanlar Halis ile Muhlis değildir. Burada hâllerine üzülmesi gerekenler hasetler, fesatlar, münafıklar ve müzevirlerdir.

Her canlı gibi Muhlis Allah’ın emri gereği Hak’tan aldığı canı Cananına vermiş. Topraktan borç aldığı bedenini toprağa borç olarak geri ödemiş.

Halis’te ecel şerbetini bir gün içeceğinin inanç ve bilincindedir.

Haramiler, mürailer, münafıklar, müzevirler, hasetler, fesatlar ve nifakçıların durumunu herkes kendi hesabınca hesaplasın.

Bu hikâyeden anlaşıldığı gibi Halis ile Muhlis’in durumları aklıselim olanlar için ibret sahneleri ile doludur. Aklı olan bu hikâyeden gereken dersini çıkarır alacağı ibreti de alır. Alan alır, almayan da kendisi bilir.  Herkesin payesi kendi gayret ve aklı nispetindedir. Akılsıza ne söylesen azdır. Ne desen fazladır. O, anlatılanı kendi anlamak istediği gibi anlar.

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!