“Barış Harekatı’nın yapılması kaçınılmaz duruma gelmişti. Çünkü Garanti Antlaşmansa imzasını atan Yunan Hükümeti ortalarda yoktu. Meşru hükümet devrilmiş yerini cunta almıştı. Bunları açıktan açığa konuşuyor. Hiçbir antlaşmayı kabul etmediklerini istediklerini ve diledikleri gibi harekette serbest olduklarını dünyaya ilan edip duruyorlardı”. 1982

 

                                                                                             Dr. Fazıl KÜÇÜK

 

         Bir yaz sezonunun yavaş yavaş sonuna doğru gidiyoruz. Temmuz sıcakları geçti mi daha rahat çalışma olanağını bulabileceğiz. Bahar aylarından bu yana karşımızdaki unsurun siyasetçileri Carans Montana’daki görüşmeleri tekmeleyenlerin kendileri olduğunu kabul etmeye başlıyor gibi davranıyorlar. Bal yapmaz arılar veya Ağustos böcekleri gibi BM Genel Yazmanı Bay Guterres’in belgesinin tarihini tartışıp durdular. Bu tartışmaya şimdilik noktayı Bay Andros Kipriyanu belgenin 30 Haziran tarihini taşıdığını söyleyerek noktayı koyuyor.

Crans Montana’da yaşananlar konusunu gündeminden düşürmek niyetinde görünmüyorlar. Orada yaşananlara ilişkin olarak “olgular Sayın Anastasiyadis’in söylediği gibi olsaydı bekleyeceğimiz asgari şey bizim tarafa sorumluluk yüklenmemesi olurdu. Bendeki bilgiler Crans Montana’daki yemeği berhava edenin Türk Dışişleri Bakanı olduğunu doğrulamıyor” diye konuşuyordu. Eğer başlatılabilirse müzakerelerin kaldığı yerden mi yoksa sil baştan mı olacağı konusunda henüz netlik oluşmadı. Netliğin oluşmasının da zor olacağını kaydetmek istiyoruz. Çünkü BM’in 2018 yılında adada bir çözümü öngörmeyeceğini açıkladığı biliniyor.

Önümüzdeki Eylül ayında büyük olasılıkla yeni bir kişi eşgüdüm görevi ile ilgili olarak atanabilir. Uyuşmazlığın başladığı günden bu güne dek BM’in 50 adet kişiyi atadığı bu işin çetelesini tutanlarca açıklanıyor. Bu noktada sayının öneminin fazladan bir anlamı yoktur. Görev üstlenmiş olanların yaptıklarıdır. İlk dönem gelenlerden olan M. A. Ortega 1964 Temmuz ayında yazdığı raporunun dışında gerçekleri dillendirenlere pek rastlayamıyoruz. Anılan bu raporun o günlerde dikkate alınmaması uyuşmazlığın bu günlere dek gelmesine katkı vermiştir. Bu konuda işlem yapılmış olunsa idi başka konuları konuşuyor olacaktık.

Crans Montana sürecinin yeniden başlatılmasını istemek çöken bir sistemin canlandırılmak istenmesinin çözüme ilişkin olarak hiçbir katkısının olmayacağı gerçeğidir. Buna koşut Akıncı’nın önerdiği “stratejik bir paket anlaşması” önerisine Hükümet Sözcüleri Bay Prodromos Prodromu, “Türk tarafı ile stratejik anlaşmanın görüşülmeyeceğini” söylüyordu. DİSİ’nin önde gideni Averof Neofidu ise aynaya bakmadan müzakerelerin başlamamasının sorumlusu biz değiliz türküsünü çığırıyordu.

Bilinen bir gerçeği de bir kez daha yinelemek istiyoruz. Bugüne değin BM’in öncülüğünde ve çizilen çerçevenin sözcük oyunlarına dalmadan bir işe yaramadığı biliniyor. Bilinen anlaşmazlıklar devam ederken başka konularda işbirliği zeminin araştırılmasının neye ne kadar yararı olacağının da zamanı hovardaca boşa harcamak olacaktır.

AB’ne girişlerinin üzerinden 14 yıl geçmiş oluyor. Bu güne değin devlet olamadıklarını kabul ettiklerine göre bu dönemden önce Türkiye ve Kıbrıs Türk’lerinin aleyhine aldırdıkları bütün kararların yeniden ele alınmasını gerekli kılmaktadır. Bu hususu kabul etmeleri sonrasında yeni bir sayfa açılarak çözüm odaklı çabalara girişilebilir. Gerisi boşa çaba harcamak olacaktır.

14 yıl öncesine dek sahte devletçilik oynayanlarla anlamadıkları hukuk dili ile mücadele etmemiz gerekiyor mu ne…

SEVGİ ile kalınız…