İsmet;Allah’ın bir gün hesap sormasından korkuyorum. Benim gözümde adalet, hakkın tecellisidir. Eskiler, hak dedi mi akan sular durur derlerdi. Aman ha kardeşim, benim akan suyu durduracak ne gücüm var, ne de hakka tecavüz edecek cesaretim var! Kimden ne istiyorsan, git hak sahibinden iste! Hak sahibi hakkını isterse verir, isterse vermez. Hak isteyen ile hak sahibinin arasına Allah bile girmiyor. Ben, hangi cesaretle gireyim. Birinin hakkını gasp etmekten Allah’a sığınırım.
Bir hak alışverişi olunca, sanki mahşeri terazinin kefesinde ayaküstü duruyormuşum gibi geliyor bana. Ellerim ayaklarım yine titremeye başladı. Ne zaman hak adalet konuşulsa gördüğün gibi bütün azalarım başlıyor zangır zangır titremeye!Burada,Allah meleklere ben yeryüzünde insanı yaratacağım buyurduğunda; meleklerin Allaha, insanla alakalı bildirdikleri görüş konusunda insanın kafasında şöyle bir soru oluşabilir? Gaibi yani gelecekte olacakları ancak Allah bildiğine göre melekler daha insan yaratılmadan ve yeryüzünde yaşamaya başlamadan insanoğlunun bozgunculuk yapacağını, fesat çıkaracağını ve kanlar döküp birbirlerini öldüreceklerini nereden bildiler?Evet, Allah’tan gayri hiçbir şey gelecekte olacakları bilemez. İnsanoğlu yaratılmadan önce Allah, cin taifesine yeryüzünde yaşam hakkı tanımıştı. Cinler, yeryüzünde bozgunculuk yapıp fesat çıkararak birbirini öldürüp kanlar dökmüşlerdi. Melekler, cinlerin bu hâline vakıf olduklarından ötürü örnek olarak Allah’a durum arzettiler.
Değirmenci İsmet, buğdayı hem ölçer ve hem dedeğirmenin oluğuna dökülen buğdaydan ücretini alır. Oluğa dökülen buğdaylar, oluktan un olup çıkar. Oluktan çıkan unları Külkedisi tekneye dökmeden almak için oluğun ağzına çuval tutar. Külkedisinin bu defa da unlardan yüzü gözü un içerisinde kalır. Külkedisine, bu kez un kedisi dense yerinde olurdu. Külkedisi, unların çuvala dolmasını beklerken bir de ne görsün?Külkedisi, değirmenebaşı üzerinde bir yemek tepsisiyle kapıdan ayın on dördü gibi güzel bir kızın süzülerek girdiğini görür. Külkedisi, kızı görünce cin çarpmış gibi olur.
Değirmenin iki giriş ve çıkışkapısı vardır. Bu kapılar, iki kanatlı ahşap yapıdır. Değirmenin kapılarından biri doğu tarafa, diğeri de güneye açılır kapanır. Güneyden girişi olan kapının iki kanadı da arkasına kadar açıktır. Külkedisi, değirmencinin kızına pür dikkat kesilerek bakar.Kendisini kıza kaptırır. O an, çuvala un doldurmakta olduğunu unutur. O sırada unlar epeyce tekneye dökülür. Kız, tepsiyi değirmencinin odasına bırakır. Değirmenci ile konuşur. Külkedisi, kız ile değirmencinin konuşmalarına kulak verir. Fakat değirmenin gürültüsünden pek bir şey anlayamaz. Kız, hemen değirmenden geri çıkar. Külkedisi de, kızı takip etmek için kızın peşinden gider. Çapraz yoldangiderek kızın karşısından çıkar. Değirmencinin kızı on altısı veya on yedisindedir. Alımlı çalımlı bir kızdır. Boyu posuna denktir. Bu kız, yedi düvelde güzelliğiyle anılmaktadır. İsteyeni de pek çoktur. Kızın ne kendisi, ne babası ve ne de annesi henüz hiç kimseye yeşil ışık yakmamaktadır.Kız, yolda endamlı endamlı yürürken birden bire karşısına çıkan Külkedisi, kıza laf atar:
-Kız, seni yaratan ne kadar da güzel yaratmış. Seni görünce aklım başımdan gitti. Masallardaki peri kızısen misin? Sen, benim gönlümün dilberi olursan yerler ve gökler benim olacak!
Kız, Külkedisinin sözlerine aldırmadan, gururlu ve mağrur tarzını bozmadankendi yolunda ilerlemeye devam eder. Kız, kendinden emin bir şekilde yürümeyi sürdürür. Külkedisi, kızı ayartmak için dünya edebiyat dilleri arasında, aşka nazır ne kadar güzel sözlervar ise inci tanesi gibi bir bir dilinden döker. Değirmencinin kızı Suna, aniden durur. Öfkeyle Külkedisine bakar. Külkedisinin üstü başı değirmende unlara bulanmış hâldedir. Saçı başı beyazlaşmış. Sadece yüzünde siyahlık olarak gözlerinin karası görünür. Değirmencinin kızı, alaycı bir tavırla ellerini dirseklerinden kırar. Ellerini beline koyarak birden bire der: “Def ol, şuradan! Çekil yolumdan! Kimsin sen? Benim yolumu nasıl kesersin?
Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!