Sözün sonunda o şeytanın, Ali’ye tokat attığını bir gören olsaydı işte o zaman biz onu nasıl mahkemeye veriyorduk. O da, o zaman bir görseydi. Kanun onun yakasından yapışmaz mı idi?

Bu kez mikrofonun başına Deli Ümmet geçer. Başlar konuşmaya:

-O şeytan, Ali’ye tokat attığımı gören olmadı diye sevinmesin. Her zaman olduğu gibi onun Ali’ye tokat attığı vakitte Allah’ın gizli gözlemcileri kayıtta idi. Onun Ali’ye attığı tokat mutlaka zapturapt altına alındı. Ali’ye tokat atması değil, sıkıyorsa gidip o zapturaptı oradan silsin de onun yiğitliğini görelim? Dedi. Muhtar Yunus kürsüye geldi. İki köyün dört delisini kürsüden indirdi ve dedi:

-Arkadaşlar, herkes sakin olsun! Biz, haklının yanındayız. Mağdurun, mazlumun ve muhtacın yanındayız. Kimsenin kimseye üstünlüğü yoktur. Bunun böyle olduğunu Allah, Kur’an da “Allah katında sizin üstünleriz takvalı olanlardır.” buyuruyor. Ali, sana tokat vuran kişi her kimse onu, bana sonra söyleyeceksin! Biz de, gerekeni yapacağız.

Bu arada, salonda çeşitli seslerin yükselişi yanında öfkelerin de yükseldiğini gören muhtar Yunus, her hangi bir olay çıkmaması için ortalığı yatıştırır. İki köyün arasındaki barışın perçinlenmesine iki köyün dört delisi daha çok katkı sağlar. Deli Ali’ye tokat atan adamı Muhtar Yunus, Deli Ali’den kısa bir süre sonra öğrenir. Deli Ali’ye tokat atan adam köylülerin Deli Veli dedikleri, kendi çıkarını düşünmekten başka bir şey düşünmeyen bir tiptir.

Muhtar Yunus, köy korucusuna Deli Veli’yi muhtar odasına çağırtır. Deli Veli, çağrı üzerine muhtar odasına gelir. Muhtar, ihtiyar heyetinin huzurunda Deli Veli’ye sorar:

-Ey Deli Veli, gördüğün gibi Deli Ali, senden şikâyetçi! Bu konuda, ne diyorsun? Deli Veli:

-Muhtar, çok oluyor. Şakacıktan ona bir tokat vurmuştum. O da, onu bir türlü unutmuyor. Beni gördü mü, bana domuz görmüş gibi bakıyor. Onun, bana ansızın zarar vermesinden korkuyorum. Muhtar Yunus dedi:

-İyi ya, daha sonradan hiç değilse gönlünü alsaydın? Deli Veli:

-O günden sonra Deli Ali, beni görünce hep benden kaçtı. Muhtar Yunus dedi:

-Sen, menfaatinin delisisin. Daha doğrusu çıkar delisisin. O ise, zekâ engelli bir insan! Biz, sağlıklı insanlar, biz güçlü insanlar, biz muktedir insanlar ve biz varlıklı insanlar o gariplere, engellilere, fakirlere, muhtaçlara, mağdurlara ve mazlumlara sahip çıkmaz isek Allah da,  bize sahip çıkmaz. Bak, görüyorsun yeryüzü takır takır kurudu. Uzun bir süredir gökyüzünden tek damla düşmedi. Allah, Kur’an da: “Siz yerdekilere merhamet edin. Göktekiler de size merhamet etsin!” buyuruyor. Görüyorsun ki, yağmur yağmayınca yeryüzünün süsü bozuluyor. Bereketi azalıyor. Bitkiler yetişmiyor. Mahlûkatın neşesi kaçıyor. Kıtlık basıyor. Kıtlık olunca insanlar fakirleşiyor. Veli kardeşim, biliyorsun ki Deli Ali’nin kimsesi yok.  Onun yakınları olsaydı, Ali’nin hesabını senden sorarlardı. Deli Veli, dedi:

-Muhtar, sonradan ben de çok üzüldüm. Olan oldu.  Ali, beni af eder mi dersin! Muhtar, dedi:

-Ali ile görüşmeden bir şey diyemem. Ali, gelsin. Onunla bir görüşelim. Ali’nin dilinden anlamak lazım! Sen, hiç Ali’nin yerine kendini koyarak düşündün mü? Sen olsaydın, böyle bir durumla kaşı karşıya kaldığında ne yapardın? Meseleyi, senin aşağıdan alman lazım! Uzlaşması gereken ve gönül alacak olan sensin! Tek taraflı karar vermek istemem. Deli de, olsa mutlaka onu dinlemek lazım! Az sonra, muhtar odasından içeri Deli Ali girer. Selam verir. Hemen kapının girişinde bir yere diz çöküp oturur. Ali’ye gereken alâka gösterilir. Ali,  etrafa göz attıktan sonra dedi:

-Muhtarım, bana müsaade, ben gitmek istiyorum. Ali’nin bu sözü üzerine muhtar Ali’ye sordu:

-Ali, hemen nereye gidiyorsun? Geldiği gibi gidene, ateş alamaya mı geldin derler. Otur bakalım! Seninle konuşacaklarımız var. Deli Ali, dedi:

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!