“Kıbrıs Türk’ü olarak her şeyin son bulduğuna inanmamız, büyük hata olur. Önümüzde çok daha çetin günler var ve onların ne zaman halledileceğini şimdiden kestirmek imkansız. Bir taraftan Rum yalan ve iftiralarına günü gününe cevap verilirken, bizi hala anlamayan devletlere davamızı anlatabilmek çabalarına yorulmadan devam etmek görevimiz olmalıdır”. 1978

        

                                                                                             Dr. Fazıl KÜÇÜK

 

         Kıbrıs’a yaptığımız kısa süreli görev gezisinde hemen herkesin bir sorunun yanıtını bulmaya çalıştığını özellikle vurgulamak durumundayız. Crans Montana’da önüne ardına bakmadan görüşme masasını vurdukları tekme ile devirenlerin şimdilerde koşul ve dayatmaları ortalıklara bırakıp yeniden saldırılara başladılar. Bu davranışlarının çözüme ulaşmak açısından bakıldığında olanaklı olmadığını kendileri de biliyorlardır. Örneğin Papazların başı olan 11. Hrisostomos, “Türkiye’nin kışkırtmaları Türkiye’nin aleyhine işleyecek. Türkler bunu pahalıya ödeyecek” diye nara atar gibi konuşuyordu. Bugüne değin uyuşmazlıkların bu tür yöntemlerle çözülemediğini O, kişi de bilmektedir.

Yeni seçildiğinden olacak çiçeğini bile burnunun ucunda taşıyan Bay Nikos Anastasiyadis ise halkının beklentilerine yanıt vermeyecek bir çözüme razı olmayacağını belirtiyordu. Bu hususu belirtirken kendi halkını bugüne değin Türk ve Türkiye tehditleri ile ayakta tutmaya çalıştığının tipik yeni bir örneğini veriyordu. “Türkiye ve Kıbrıs Türk’lerinin, umut ve geleceğinin olabilmesi için karşılıklı saygının da olması gerekiyor” diyordu. Alithia gazetesinde yer alan bir haberde karşı tarafın Parlamento Başkanı Dimitris Şilluris, “Kıbrıs sorununa Türkiye’nin müdahale etme olanağı olan bir çözüm bulunması durumunda Kıbrıs’ın Türkiye’nin tam denetimi altına gireceğini” Eoka’cı Grigoris Afksendiu’nun anma gününde söylüyordu.

Filelefteros gazetesinde Kıbrıs Üniversitesi Sosyal ve Gelişimsel Psikolji öğretim üyesi Haris Psaltis, Rum eğitim sistemindeki “UNUTMUYORUM” politikasının, Rum gençlerin büyük bölümünün yeniden birleşmeyi değil bölünmeyi arzu etmesi sonucunu doğurduğunu açıklıyordu. Alınan bu sonucun yapılan evden eve röportaj’ın sonucu olduğunu da belirtiyordu. Elde edilen bir başka bulgu ise hatırı sayılır bir oranda Kıbrıs Türk’ü ile Rum’un Crans Montana öncesinde olduğu kadar çözüme hazır olmadığının altı çiziliyordu. 

Haris Psaltis, “Kıbrıs Türk’leri ve Kıbrıs Rum’larının çoğunluğunun iki bölgeli, iki toplumlu federasyon çözümüne bağlı olduğunu buna karşın mücadele edilmesi halinde, hidrokarbon çıkarma planının bütün tarafların ve herkesin kazanacağı şekilde netleştirilmesinin önemli olduğuna” dikkat çekiyordu. Kendilerini Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulduğu günden itibaren ada’nın tek egemeni olarak görenlerin öncelikle Cumhurbaşkanı Akıncı’nın da dillendirdiği gibi düşünce yapılarını ve bakışlarını değiştirmeleri gerekiyor. Aksi halde görüşmeler yapıldı yapılacak söylemlerini konuşmaya devam ederiz. Kaldı ki Kıbrıs Türk’ünün bu tür oyalayıcı süreçleri yaşamak istemediğinin bilinmesini istiyoruz.

Araştırmada bir başka ilginç bulgu ise, Rum’ların %70.8’i iki devleti reddederken %17.6’sı zorunlu çözüm olarak, %11.6’sı da memnuniyetle kabul ediyor. Rumların tutum ve yaklaşımları nedeniyle ada’daki uyuşmazlığın çözülemediği noktada hiç kimse ada çevresindeki bu zenginlikten yararlanamayacaktır. Kıbrıs Türk’lerinin uluslararası hukuktan ve kuruluş antlaşmalardan doğan haklarının verilmesi çözüm yönünde bir umut ışığı olacaktır. Aksi halde 50 yılları sayar dururuz…

Karşı taraf, dışarıdan destek arayışları ile sonuç almaya çalışırken bizlerin de eteğimizdeki taşları dökerek Ulusal Konsey altında bir araya gelmemiz gerekiyor mu ne…

SEVGİ ile kalınız…