Mehmet Ağa, sözlerinin devamında: Bir zamanlar, Firavun denilen bir hükümdarlar varmış. Hz. Musa’nın zamanındaki Firavun’ a kâhinler “Ey Firavun, yakın tarihte bir çocuk dünyaya gelecek. O çocuk, hem de bu yıl doğacak! O erkek çocuğu, senin gibi güçlü bir kralın ölüm vesilesi olacak? Ona göre tedbirini al.” demişler. Firavun’ da, o yıl ne kadar kadın hamile olmuşsa hepsinin tespitini yaptırmış. Takipten, sadece Hz. Musa’nın annesini kaçmış. Sen, takipten kaçırana değil kaçırtana bak! O yıl, ne kadar erkek çocuk dünyaya gelmiş ise doğar doğmaz hepsini de Firavun öldürtmüş.

Bazı rivayetlere göre Firavun, o yıl ve takip eden yılda dünyaya gelen yaklaşık doksan bin erkek çocuğunu öldürtmüş. Aman Allah’ım, bu nasıl bir vahşet! Tarihte böyle bir zulüm daha var mıdır dendiğinde; İslam dini henüz dünyayı aydınlatmadan önce Arap yarım adasında kız çocuklarının varlığından utandıkları için kendi öz yavruları olan kız çocuklarını diri diri toprağa gömmeleridir. Bu durum da insanlık adına vahşetin bir başka boyutudur.

O Allah, öyle bir Allah’tır ki kendi koruduğunu düşmanına büyüttürüp beslettirir. Firavun’ a, hem de kendi sarayında o çocuğu büyüttürür. Krala da olsa kucağında, o çocuğu sevdirir. Çocuk yaştaki Hz. Musa, Firavun’ un kendisini sevmesine engel olmak için sakalından bir parça yolar. Sakalı yolunan Firavun acıdan perişan olur.

Gün olur, Hz. Musa Peygamber olur. Allah’ın izniyle, kendisine ilahi din olarak Yahudilik dini gelir. Kendisine de, bu dinin peygamberlik görevi verilir. Hz. Musa’nın ilahi dinlerden olan Yahudilik dinini tebliğe başladığını duyan Firavun, olanca hırs ve intikam duygusuyla Hz. Musa’yı ortadan kaldırmaya ister. Firavun, Hz. Musa’yı halkın gözünde itibarsızlaştırmaya çalışır. Dönemin bütün sihirbazlarını toplar. Sihirleriyle halkı etkilemeyi düşünür. Hz. Musa’yı sihirbazların karşısında aciz ve beceriksiz duruma düşürmek için tüm sihirbazları toplar. Sonra Firavun, Hz. Musa’ya:

-Hadi bakalım! Senin hünerlerini de görelim. Peygamber olduğunu söylüyorsun. İlahın tarafından peygamber olarak görevlendirildiğini bildiriyorsun. Benim sihirbazlarım karşısında hangi hünerinle tutunabileceksen göster de hünerini, görelim. Ey sihirbazlarım, gösterin sihirlerinizi!

Firavun’dan bu emri alan sihirbazlar, daha önce cıvaya batırılmış iplerini meydana bırakırlar. Meydandaki cıvalı ipler, güneşi görünce birer yılan gibi başlarlar hareketlenmeye. Cıvalı ipler, güneşin sıcağında hareketli birer yılan şeklinde görünürler. Sihirbazların bu sihirleri karşısında Hz. Musa’nın yüreğine bir korku düşer. Yüreğine korku düşen Hz. Musa’ya, Allah buyurur:

-Ya Musa, onların sihirlerinden korkma! Besmele çek, elindeki asayı yere bırak!

Allah’tan bu buyruğu alan Hz. Musa, elindeki asayı yere bırakır. Yere bırakılan o asa birden bire bir ejderha olur.  Ejderha olan asa başlar sihirbazların sihirli iplerini yutmaya. Manzarayı görenlerin her biri korkularından bir yana kaçışır. Firavun: “Kaçmayın” diye bağırdığında o sihirbazlar: “Biz, Musa’nın bir olan ilahına inandık.” derler. Sihirbazların Allah’a olan imanlarını duyan Firavun, sihirbazların ellerini kestirir. Allah, hiç kimseye zulüm yapma hakkını vermez. Kral da olsa!

Firavun ve taraftarlarının zulmü arttıkça, artar.  Gün olur, Hz. Musa ve kendisine tabi olanlar Allah’ın izni ile yaşadıkları beldeyi terk ederler. Firavun ve taraftarları, Hz. Musa ve inanlarını yakalamak için peşlerinden giderler. Firavun ve yardakçıları Nil nehrinde boğulurlar. O Nil nehri ki, Hz. Musa “Bismillahirrahmanirrahim” deyip asasını nehrinin sularına vurduğunda, su ikiye bölünür. Bölünen sudan Hz. Musa ile inananları geçerler. Onları takip eden Firavun ve kavmi de açılan sudan geçmek isterler. Firavun ve kavmi açılan sudan geçerken su aniden kapanır.  Kapanan Nil nehri suları, asanın ejderha olup sihirbazların sihirli yılanlarını yuttuğu gibi Firavun ve yardakçılarını yutar. Böylece Firavun ve avenesi Nil nehri sularında gark olup giderler.

Ömrünüz uzun, kazancınız bereketli olsun! Hoşça kalın! Dostça kalın!